30 Aralık 2016 Cuma

2017 hoşgelsin!

Bu sene buruk bitiyor, kalpler kırık, akıllar havada, gönül gidenleri geri istiyor, elden bir şey gelmiyor... 
Çocuğu uyutmuş, karı-koca evimizde oturmuş, saat gece yarısı olduğunda uyumuş olur muyuz acaba diye düşünerek gireceğiz yeni yıla... 

Ne fena bir seneydin 2016, bir sürü hastalık, bir sürü vefat haberin oldu. İnşallah gelen gideni aratmaz. Tek dileğim bu... 

Bol sağlıklı, huzur, barış, mutluluk dolu, çocukların ölmediği, herkesin birbirine saygıyla baktığı, insanların vicdanı ile yaşadığı bir yıl olsun inşallah... 

Seneye görüşürüz!

24 Kasım 2016 Perşembe

Durusal gelişmeler



Son bir Duru güncellemesi yapayım istedim:

Türkiye dönüşü Duru'da yine gözle görülür gelişmeler yaşandı. Konuşması ilerledi (2 kelime hatta bazen 3 kelime arka arkaya getirebiliyor - baba işe gitti gibi), insanlara yaklaşımı olumlu yönde değişti (daha insancıl hale geldi), paylaşmayı öğrendi vs...
Orada baya güzel ve yemediği şeylerden yedi (simit, börek, değişik çorbalar, mısır, nar, mandalin...). 
Türkiye'den geldiğimizden beri kahvaltılarını da iyi yapıyor, yemeklerini de güzel yiyiyor maşallah. Et/tavuk yemekte zorlanıyor ama çok minik minik yoğurdun içine doğrarsam ve o gün modundaysa yiyiyor. 
Benden ayrı başkalarıyla zaman geçirdi - ki bu baya güzel bir gelişme. Kuzenleriyle kaynaştı. Aile üyelerine daha hakim şuanda. 
Kitaplarla ilgilenmeyi çok seviyor. Sticker yapıştırmayı hala çok seviyor ama kitapların resimlerine bakmaya daha uzun zaman ayırabiliyor. Bir kaç zamandır burnu aktığı için artık burnunu sümkürmeyi başarıyor (bu ne saçma bir gelişme diyeceksiniz ama ebeveynin hayatını kurtarıyor. Çocukların burnu tıkalı oldu mu hayatı zindan edebiliyorlar:)) 
Uçaklara baya alıştı. Sen-ben gibi tavır sergiliyor uçakta ve daha önce direndiği kemer takmama, masayı kapatmama gibi konularda daha bilinçli, bir kere söylediğin zaman söz dinliyor. 
İtiraf etmeliyim ki Duru genel anlamda söz dinleyen, kolay zaptedilen bir çocuk. O yüzden Allah'a şükrediyorum.

Ah rüyalar

Acaba buraya devamlı rüyalarımı yazsam ilerde bir astrolog veya psikologla anlaşıp iyi işler çıkartabilir miyiz:)) Dünden razı denek gibiyim maşallah.
Rüyalarımın çoğunu hatırlıyorum. Hatta bazen sabah arka arkaya anlattığımda Sabri bile "amma rüya görmüşün yaa" der (kendisi bir tane bile hatırlamadığı için olabilir:)). 
Neyse dün değil, dünden önceki gece yine Ali Baba'yı gördüm rüyamda. Aynı en son bıraktığımız gibiydi ama sözde unutkanlığı vardı. Unutkanlık da dedemden geliyor. Bu aralar kendisinde yaşlılık sebebi ile oluşan demans var da, onu Ali Baba'ya yakıştırmışım rüyamda... Hayırlara vesile olsun...
Rüyalar bazen gerçekten özlem giderici. Bakalım bu akşam kimlerle özlem gidereceğim??? 

22 Kasım 2016 Salı

Rüya


Yaklaşık bir hafta önce rüyamda Ali Babayı gördüm. Sözde mahpushanedeymiş, ben de görüş gününe gidecekmişim. Annem ve Yusuf abi ile gidiyoruz, önce müdürlük gibi bir yerde bekledikten sonra ana binaya doğru yürürken görümcem Gizem'i arıyorum. "Söylemek istediğin, iletmemi istediğin bir şey var mı?" diyorum. O da "hakkını helal etsin" diyor. İkimiz de ağlıyoruz. Derken binaya giriyorum, bembeyaz bir bina... odaların kapıları açık, hepsine bakıyorum tek tek ve Ali Babayı uzun bir masanın baş kısımlarında yemek yerken görüyorum. Gömleği, kazağı ile başını tabağından kaldırmıyor. Kalabalık bir yer. Kız-erkek-genç-yaşlı herkes orada ve hepsi çok mutlu, şık... "Allah Allah, buradakilerin keyfi yerinde demekki" diye düşünüyorum. Ali Babayla göz göze geliyorum ama o beni görmezden geliyor. "Neden yanıma gelmiyor acaba?" diye düşünürken uyanıyorum...


Uzaktan da olsa onu görmek, iyi olduğunu bilmek içime su serpiyor (inşallah gittiği yerde keyiflidir) ama yine de yokluğu insanın canını acıtıyor... 
inşallah rüyada bile olsa onu tekrar görme şansım olur...

31 Ekim 2016 Pazartesi

3 koca gün


Üç gün oldu, acımız hala çok büyük... Bu kayıp bizim için ara ara sönecek ama hiç bir zaman kapanmayacak bir yara... Gülüşünü, komikliklerini, az ama öz konuşmalarını özlediğim canım babam, Ali Babam... 
Hayata gözlerini yumalı 3 koca gün oldu... bizim için koskoca üç ömür gibi geçti. Çok uzadı ayrılığımız. Sanki hiç dinmeyecekmiş gibi, aynı alevle devam ediyor yüreğimizdeki yangın. Gözlerimizdeki ışık söndü, yüreğimizdeki yangın sönmedi, sönmeyecek. 
Gelsen ne güzel olur... Arka odadan, uykundan kalkıp geldiğin gibi... 
Seni şimdiden çok özledim... yattığın yerde huzurla uyu, bizleri izle, seni hep andığımızı gör, kalbimizdeki yerini asla unutma...
Herkesi sevgiyle kucaklayan adam, iyi ki hayatıma girdin. Ömrümün 10 senesinde iyi ki vardın... gözyaşlarıma bakma, ara ara olacak bu gözlerde bu yaşlar... seni hep özlemle anacağım... 
Seni seviyorum Ali Babam... 

22 Eylül 2016 Perşembe

Yemek sorunsalı

Duru bugünlerde özellikle kahvaltı ve öğle yemeğinde çok az yemek yiyiyor. Akşamları da zorla, binbir türlü şaklabanlıkla bişiler atıyoruz ağzına. Artık dişlerden midir? Aynı menüyü yemekten sıkıldığından mıdır? Neye yoracağımı şaşırdım... 


Kahvaltıda omlet yapıyorum hep, bazen peynirli, bazen yulaflı, bazen cevizli... Cevizliyi bayadır reddediyor, peynirliyi baya yiyordu. Bende peynirliden kaptırmış gidiyordum. Bugün onu da yemeyince dedimki "menüden sıkıldı", kesin bilgi!
Bugün ona elma rendesi, ceviz, tarçın, yulaf, bal ve biraz da yoğurt karıştırdım... 3 kaşık yedikten sonra yine ağız burun kıvırmaya başladı benimki. En son karede tabağı sıyıran anne olarak yine ben vardım! Elime sağlık çok güzel olmuş, siz de deneyin:) 
Öğle ve akşam uyku öncesinde 250ml süt içiyor, o da karnını doyuruyordur (tokluk hissi veriyordur en azından) ama tabi ana yemek gibi faydası olmaz bünyeye... 


Bu arada meyve çok seviyor, her an meyve versem yiyebilir. Onu da istemiyorum açıkcası. Yemeğini yesin, ara öğün olarak meyve yesin istiyorum. Bir de kahvaltıda bal seviyor. Ama kahvaltısını etmeden ekmeğe bal sürüp vermek de istemiyorum... İnatlaşıyoruz yani bakalım... Ben "aç kalsın, acıkınca yer diyorum" ama tam acıkcak, uyku öncesi süt geliyor, aç kalamıyor da yani:)) 
Bu işe bir çözüm bulmam gerekiyor ya, haydi bakalım hayırlısı...

21 Eylül 2016 Çarşamba

Anneanne özlemi

Anneannemin ölümünün 100. gününde onu yine özlemle anıyorum.

Geçenlerde eski resimleri karıştırırken yine O'na rastladım, yine gözlerim dolu dolu oldu. Bana bayram mesajı yollamıştı, çok eski değil, geçen sene muhtemelen. Elinde çayı, koltuğuna oturmuş, 'haydi çaya gel' diyordu. Keşke yine dese, keşke gidebilsem... Yüzündeki gülümseme, kibar kibar konuşması yine gözyaşlarımın sel olmasına sebep oldu... 



Ara ara O'nu hatırlıyorum. Çok saçma sapan zamanlarda. Mesela kaşlarımı alırken. Anneannemin herhalde 20 sene önce kuaförde kaşlarını aldırırkenki hali gözümün önüne geliyor. Aklıma kazınmış demek ki. Yada Duru'ya soru sorup cevaplarını beklerken... Anneannemle küçükken soru-cevap oynardık. O sorardı ben cevaplardım. Uzun seneler anneannem hep 'inşallah bebeğinle sen de soru-cevap oynarken beni hatırlarsın' derdi. Nasıl hatırlamayayım şimdi? Emeği çok üzerimde. Allah bin kere razı olsun. 

En zor günlerimde sığındığım liman oldu anneannem. Keşke bırakıp gitmeseydi... Daha Duru'nun da ondan öğreneceği şeyler olacaktı, eminim... Şimdi bir yanımız hep yarım kalacak...
Ben hep sevgiyle, özlemle anlatacağım pamuk ninesini Duru'ya. İnşallah O da bizi devamlı izliyordur... 

Seni seviyorum pamuğum...





22 Ağustos 2016 Pazartesi

bugün yine özlemle...


Anneannemi sık sık rüyamda görüyorum. Buna hem seviniyorum hem de sabah uyandığımda içimdeki hüznü size anlatmamın imkanı olmuyor. Gözlerimden yaşlar istemeden süzülüyor. Onu çok özlüyorum. 


Bugün blog'uma bakarken uzun süredir en çok okunanlar listemin başını çeken 'Bahamalı Kızlar' yazımın 'Pamuk anneannem' yazısının altında kaldığını gördüm ve hem çok sevindim hem çok duygulandım. Anneannem yine zirvede. En sevdiğim, en değerlim, pamuğum yine benimle...

İşte gözlerimden yaşların süzülmesine bir neden daha... Belki beni görüyordur, hissediyordur telaşı sardı yine beni.

Anneannem, seni çok seviyorum. Eğer beni duyuyorsan, görüyorsan ve hissediyorsan...
Dualarım, aklım, fikrim seninle...

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Arabada beş evde onbeş

Ağustos sonu itibariyle 7. Ölümlü trafik kazası yaşandı geçen gün adamızda. Polis amcalar gazetede uyardı, araba kullanırken kemerinizi takın, hız limitini aşmayın, makyaj yapmayın, telefonla konuşmayın, mesajlaşmayın, bebeğinizle ilgilenmeyin... Hepsine tamam, eyvallah, ama o son maddeyi demicektin polis amca! BEBEĞİNİZLE İLGİLENMEYİN! 



Takdir edersiniz ki ada şartlarında Duru ile gün içinde gidebileceğimiz en uzak mesafe 15 dakika olmasına rağmen Duru bu yolculuk adeta 45 dakikaymış gibi tepki veriyor. Bir çocuk arabayı, araba koltuğunu bu kadar mı sevmez?!? Haliyle ben de ne kadar oyuncak varsa eline veriyorum, yanına koyuyorum ama o yine de şikayet edecek birşeyler buluyor... Evde her ne kadar kendi kendine oynamayı sevse de, arabada kendini oyalayacak şey bulamıyor. Nedeni bence koltuğa hapsolması. Çünkü Duru çok aktif bir çocuk. Yürümesi koşması lazım. Yerinde durmak mı? Aslaaa...

18 Ağustos 2016 Perşembe

Sözün bittiği yer

Duru'yla en uzun ayrılığımızın 5 saat olduğunu söylemiş miydim? Ama 3 kere 5 saat, yalan yok. 
Birinde Duru 1 aylıktı. Annem bizdeydi. Kocamla düğüne gitmiştik. 
Birinde Duru 4 aylıktı, ben tek başıma düğüne gitmiştim (Türkiye'de idik, Duru annemlerdeydi). 
Birinde de Duru 17 aylıktı, kocam Duru'yu alıp tekne turuna gitmişti (ben kafa dinlemek istemiştim). 
Hani o Duru 1 aylıkken kocamla düğüne gitmiştik demiştim ya, o gün bugündür kocamla başbaşa vakit geçirmedim dışarlarda...
Sizi de 2009 yılında çekilmiş bir karı-koca resmi ile selamlıyorum... 


Başka sözüm yok hakim bey! 

Özgüven neydi?

İlkokul 5'i bitirdiğim yaz falandı herhalde (o gün giydiğim şortu ilkokul mezuniyetinde giymiştim, onu da ordan hatırlıyorum :)), Kuşadası'ndaki evimizin (şimdilerde sadece dedemin evi) karşısındaki otelin (Esat Otel) havuz başında arkadaşlarla otururken Tarkan çalmaya başlamıştı (hangi şarkıydı hiç bir fikrim yok), ben çok çok büyük bir Tarkan hayranı olarak kendimi sahneye atmıştım ve tüm otel müşterilerinin yemek yediği yerin orta göbeğinde deli gibi tek başıma dans etmiştim. Millet kameraya falan çekmişti. O kadar heyecanlıydım ki, nasıl dans ettiğimi bile hatırlamıyorum. Herkes bir yandan ailesi, eşi, dostu ile akşam yemeğini yiyiyor, bir yandan da beni izliyordu. Keşke o zaman da kameralı telefonlar olsaydı da, arkadaşlar beni çekseydi... Gerçi o zaman da 'sosyal medyada paylaşma please' falan derdim kesin:) bugün aklıma düştü, acaba nasıl dans etmiştim?!? acaba bir gün otel müşterilerinden sesimi duyan olur da "aa bende var o görüntüler" der mi acaba :)

7 Ağustos 2016 Pazar

Bir heyecan, bir tatlı huzur

Bayanlar baylar yaklaşık 20 ay aradan sonra ilk kez sinemaya gitmenin vermiş olduğu mutlulukla bildiriyorum, hem de tek başıma, cumartesi gecesi 22:30 seansına...
Duru'yu uyuttuktan sonra, inşallah uyanmaz duaları eşliğinde evden çıktım ve filmimi sinema salonunda tek başıma izledim. Çok keyifli bir filmdi. Tüm annelerin izlemesini tavsiye ediyorum....


3 Temmuz 2016 Pazar

Burgaz Pansiyon gururla sunar

Uzun zamandır yazmak istediğim bir yazıydı, şimdiye nasip oldu...
Bilenleriniz vardır, İstanbul'da yaşarken evimizden misafirimiz eksik olmazdı. Çok şükür... Seviyoruz gelinsin, yenilsin, içilsin, kalınsın... İnsan seviyoruz, kalabalık seviyoruz:) 
Çoğunuzun bildiği üzere üç senedir Grand Bahama Adasında yaşamaktayız. Buraya ilk geldiğimizde; memleketten çook uzak mesafe olduğu için gelen gidenimizin az olacağının farkındaydık ama tek odalı evimizde şükürler olsun bir çok kişi ağırladık. New York'tan, Londra'dan, Türkiye'den gelen gidenimiz eksik olmadı... Evimiz şenlendi, biz şenlendik.... 
İkinci senemizde sizlerden gelen yoğun ilgi üzerine evimizi büyüttük ve iki odalı evimizde yine Türkiye'den, New York'tan bir çok eşimizi dostumuzu ağırladık. Bu yıl hedefimizi yüksek tutarak Burgaz Pansiyonu biraz daha büyüttük ki; çok çok gelinsin, kalınsın daha çok gelinsin, kalınsın... Üç odalı evimize taşınalı bir buçuk ay oldu, lütfen çekinmeyin, çıkın çıkın gelin:)))
Çünkü hayat; paylaşınca güzel ☺️ 



18 Haziran 2016 Cumartesi

İki gün oldu...


Sen gideli daha iki gün oldu. Kalbim, beynim, aklım, bedenim seninle...
Şimdi o evler eksik kalmayacak mı? Pamuk anneannemin sakin sakin yürüdüğü koridorlar boş olmayacak mı? Hayat ne garip?
Canım anneannem, hala inanamıyorum gittiğine... Bizi görüyorsan, hissediyorsan, seni ne kadar çok sevdiğimi de göreceksin, hissedeceksin... 
Cennetin en güzel yerleri senin olsun. Gittiğin yerde için huzurla dolsun. 
Melek anneannem...


16 Haziran 2016 Perşembe

Pamuk anneannem...



Bazen düğünlere heyecanla bazen nişan kutlamalarına güle oynaya bazen de ne yazık ki tüm umutlarımı, cesaretimi, anılarımı toplayarak cenazeye diye yola çıkıyorum bu el topraklarından. Bu sefer anneannemi son kez göreyim, elini tutayım, öpeyim, koklayayım diye gittim... Ne de iyi ettim, gördüm, dokundum ona, konuştum bol bol, öptüm, kendinde değildi ama hissetti beni eminim, ellerini ve omuzlarını oynattı dudaklarımı yanağına dokundurduğumda. Kulağına eğilip onu çok sevdiğimi söylediğimde gözünden yaş gelmesi tesadüf değildi, biliyorum... Bir yandan 30 yaşıma kadar ona doyduğum için şükrediyorum halime, bir yandan da 'doyamadım aslında' diyorum. Son görüştüğümüzde 'senden öğreneceğimiz çok şey var' demişti bana, hem sevindim, hem şaşırdım... Benim pamuk kalpli anneannem... Halbuki hem fiziken hayatta olmamda hem de kişiliğimi oluşturmamda ne çok payı vardı bende... Yaşadığı şehirde hemen herkesin ama benim ilk öğretmenim, kapuskayı sevdirenim, pamuğum, soru-cevap arkadaşım, okulun ilk günlerinde beni yalnız bırakmayan, yufka yürekli minnoşum, kuran hocam, çarpım tablosunu, ayakkabı bağlamasını, saate bakmasını öğreten, öğretirken oyunlar oynatan, müthiş yemekler yapan, gizli gizli günlüklerimi okuyan, elleri ağrıyana kadar saçlarımı tarayan, masallar anlatan, yeri geldiğinde kaçıp sığındığım, yeri geldiğinde dertleştiğim, ona benzediğim için gurur duyduğum canım anneannem.... Mekanın cennet olsun, seni çok seviyorum...

26 Mayıs 2016 Perşembe

Birbirimizi kandırmayalım!

Hamileliğinin son gününe kadar topuklu ayakkabılarının üzerinde tıkır mıkır gezinip/çalışıp, doğumdan hemen sonra hala mailler forwardlayan, bebeği 20 günlükken 'ay evde çok sıkıldım' diyip işe dönen abla, şimdi çocuğu 5 yaşına gelmiş, facebookta 'çalışan annelerin çocukları ileride daha başarılı oluyor' adlı araştırmayı paylaşıp 'ay içime su serpildi' diye yazıyor. İyi de arkadaşım en azından 1 yaşına kadar olan anne-bebek bağına/ilişkisine ne diyeceğiz? Ne oldu o verimli yıla? Hırslarımıza yenik düşüp sonradan pişman olmuş gibi yapmayalım, birbirimizi kandırmayalım, bir daha olsa yine aynı şeyi yapacağını ikimiz de çok iyi biliyoruz! 

5 Mayıs 2016 Perşembe

Yeni yemek tarifi - Minestrone

Arkadaş ben her gün Minestrone çorbası yapar oldum. Şu İtalyanların meşhur çorbası... Hem çok sağlıklı hem çık lezzetli, Duru da bayıla bayıla yiyor, o yüzden üşenmeden her gün yapıyorum. Hemen tarifini paylaşayım istedim.


Genel olarak bu bir sebze çorbası ve aslına bakarsanız her mevsim hangi sebzeleri bulabiliyorsan onlarla yapıyorsun. Ben şu şekilde yapıyorum :

MALZEMELER
1 adet Soğan 
2 diş Sarımsak
1 büyük Havuç
1 orta boy Kabak
250 gr Karnıbahar
3 sap Kereviz
1 orta boy Patates
1 sap Pırasa
Bir avuç Bezelye
1 avuç Taze fasulye
Yarım su bardağı Meksika fasulyesi
Yarım su bardağı Nohut
1 su bardağı Makarna
1 yemek kaşığı Salça
Tavuk suyu / Et suyu
3-4 yemek kaşığı Zeytinyağ
(Bu yemeği Duru da yediği için tuz ve karabiberi pişirirken değil, yerken koyuyorum)

Önce zeytinyağını tencerede kızdırın, küp küp doğradığınız soğanı soteleyin, minik minik doğradığınız sarımsağı atıp arkasından salçayla karıştırın. Sebzeleri küp küp veya minik minik olacak şekilde doğradıktan sonra sırayla tencereye atın (pişme sürelerine göre), havuç, karnabahar, bir gün önceden suda bekletilmiş Meksika Fasulyesi ve nohut, kereviz, patates, kabak, taze fasulye, bezelye, pırasa.

Üzerine sebzeleri 3 parmak geçecek kadar sıcak tavuk suyu ilave edin, ben bir kez et suyuyla da yaptım, o da güzel oldu. 15 dakika bu karışımı pişirin (orta ateşte kapaksız). Sonra 1 su bardağı elbow makarna atın (türkçesini bilmiyorum elbow makarnanın:)) ve bir 15 dakika daha pişirin (kısık ateşte ve kapağı kapalı olarak). Makarnalar ve diğer malzemeler yumuşadıysa oldu bu iş!

Yapacak olursanız afiyet olsun!

29 Nisan 2016 Cuma

3400



Bugün 3400 gün olmuş Sabri hayatıma gireli. İyisiyle, kötüsüyle, acısıyla, tatlısıyla bir sürü gün, ay, yıl ediyor. 
İyi ki diyorum, iyi ki benim olmuş! Daha nice 3bin, 5binli günler olsun, seni seviyorum!

NOT: Psikopat zannetmeyin oturup elimle gün hesabı yapmıyorum. Daha o kadar delirmedim, 'been together' diye bir aplikasyon, bizim için hesaplıyor sağolsun:)

27 Nisan 2016 Çarşamba

Zalimsin zaman!

Küçüklükten hatırladığım çok bir anım yoktur aslında benim. Niyeyse bir anda aklıma geldi burayı görünce. 



Küçükken Çakırbeyli Köyü'nün parkına giderdik ailece, anne babalar çay içip, çiğdem çitlerken çocuklar da koştururdu orda burda. O zamanlar ben de Duru gibi çalıların arkasını göremediğim için masamızı bulmaya çalışırdım. Ordan oraya koşardım, ne eğlenirdim! 
Geçen senelerde parka tekrar gittiğimde çalıların aslında o kadar da uzun olmadığını, meğer benim minik olduğumu farkettim, hiç bir anlamı kalmadı o an parkın... Tüm masaları görebilmek değildi marifet! Ne ara büyüdük, ne ara çocuklarımız koşturmaya başladı etrafta? Hayır o değil de ben ne ara 30 oldum? Zalimsin zaman!

Bu sabah 30 uyandim

Ara ara gözlerim doluyor bugünlerde. En ufak bir dizi sahnesinde, yazılan güzel bir mesajda... Bunlar diyorum herhalde 30'un (yazıyla otuz) belirtileri. Yok canım diyorum bu kadar da çabuk kendini belli etmez bence, etmemeli... 

Geriye dönüp baktığımda ne de güzel şeyler yapmış olduğumu, ne güzel dostlar biriktirdiğimi, ne özel tecrübeler yaşadığımı görüp Allah'a şükrediyorum doğrusu. Attığımız her adım (doğru veya yanlış) bizi gelecekteki serüvenimize hazırlıyor, bunu düşünerek dikkatle ilerliyorum yolumda. Kızıma örnek, kocama destek olacak şekilde, elele yürüyoruz bu yolda... 

Velhasıl bu yaşım bol Duru'lu, çok bebek kokulu, çekirdek aileyle huzurlu, sevgiliyle aşklı, ailecek sarmaşlı dolaşlı, bolca gülmeli, kendi kendime azcık ağlamalı ama bir o kadar da eğlenceli geçti. 30'lara geldiğim bu güzel çağımda, mümkünse önümüzdeki her yıl daha da sağlık, aşk, sevgi, huzur istiyorum... Bir de BARIŞ! Yüzümüzdeki gülücükler hiç solmasın, şans ve bereket hep bizimle olsun... Ailemize, arkadaşlarımıza, sevdiklerimize ve bizlere bol sağlık getirsin...

Sağlık önemli arkadaşlar, bu sene onu bir kez daha gördüm. En sevdiklerimizin hastalıkları bizi korkuttu, Allah sevdiklerimizi bizlere bağışlasın! Önümüzdeki yıl hastalarımıza ayrıca bol şifa diliyorum! 

Bak yine gözlerim doldu. Kimse sevdiğinden ayrılmasa keşke. Özellikle Duru'dan sonra bu kaybetme korkusu daha da arttı bende. Ya bana bir şey olursa, ya aileme bir şey olursa diye diye kendimi kemiriyorum ara ara... Allah göstermesin, ağzımızın tadı hiç bozulmasın inşallah. 

Neyse arkadaşlar, uzun lafın kısası ben bugün 30 oldum. '30'dan sonra metabolizma yavaşlıyor, o kilolar hep kalıyor, bir türlü veremiyorsun' diyor ya bazı korkunç teyzeler, en çok o dokunuyor:)) inşallah öyle olmaz...



Bişey demek istiyorum, şey pardon bi girip baksam olmuyor mu bu 30 nasıl bir şey? Sonra yine 27-28 falan diyebilsem mesela? Yoooh kardeşim girdin mi bi daha o yoldan çıkış yok, tüh... 


Ama aslında şey değil miydi mottomuz "her yaşın ayrı güzelliği var". Evet evet bu bizim hayat felsefemizdi... 

Otuzlar beni yıkamayacak, ben onlarla bir güzel başedeceğim... Gönder gelsin!

18 Nisan 2016 Pazartesi

Bugün kendim için ne yaptım?



Hakkaten bugün kendim için ne yaptım? Bu yukarıdaki maddelerden hiç biri! Madde madde inceleyecek olursak;

-arkadaşlarınızla buluşmak (hangi arkadaş?)
-sinemaya gitmek (akşam Duru uyuduktan sonra tek başıma gidebilirim ama niye?)
-bir gece yemeğe çıkmak (kızım ve kocam olmadan asla:))
-yeni bir hobi edinme ?!? Hönk

Onun yerine biz şöyle yaptık:

Duru ile kıçkıça gezdik bugün yine, aslında ben plajda yatıp yuvarlanmayı, güneşlenmeyi, kitap okumayı tercih ederdim ama "aman rüzgar var çocuk üşür" diye meydana gidip karo taşların üzerinde puset itekledim:) aslında rüzgarda yandığımı da hiç farketmezdim, bunalmadan bronzlaşırdım, ne şahane olurdu ama buna da şükür...
Yemek yapmadım mesela, dünden kalanları yedik, bu da 'kendim için birşey yaptım' statüsüne giriyor mu? En azından bişi yapmamış olmanın verdiği rahatlık, yersen! 
Akşam yemeğinden sonra Duru'yu uyutup muhtemelen dizi izleyeceğiz, bence bu 'kendim için bişey yaptım' kategorisinde fena oy almaz! Dizi olmadığı günler (pazartesi, salı dışındakiler) bazen kitap okuyorum, işte bu tam puan alır! 
Bu kadar işte bendeki 'kendim için bişey yaptım' faaliyeti, bununla yetiniyoruz, çok şükür!

13 Nisan 2016 Çarşamba

Üç sene önce...

Üç sene önce bugünlerde Sabri şimdiki iş yerinden teklif almıştı ve hemen kabul etmişti. Bir hafta boyunca her gün kutlama yapmıştık... 



Hayatımız bambaşka bir yola girmek üzereydi. İyi mi kötü mü hiç bilmeden, biraz akışına bırakarak, biraz kaderci davranarak, büyük bir miktar da cesaret toplayarak geldik el topraklarına. 
Üç sene nasıl geçti ben de anlamış değilim... İlk sene kendimizle, yeni hayatımıza alışmaya çalışarak, ikinci sene hamilelik sendromlarıyla, üçüncü sene Duru ile geçti gitti... 
O kadar plansız yaşıyoruz ki şuanda, seneye nerede, nasıl, hangi şartlarda olacağız hiç bir planımız yok. Hoş ne kadar plan yaparsan yap, yarın ne olacağımız da belli değil de işte... Çok sevdiğim bir söz var: "insanlar plan yaparmış, Tanrı onlara gülermiş" diye... 
Allah sağlık versin, ağzımızın tadını bozmasın yeter. Yer, mekan, hava, su hiç önemli değil... Sevdiklerimizin varlığını bilmek bize yeter!

31 Mart 2016 Perşembe

Uyku-suzsunuz

Duru çok uyuyan bir bebek değil. Buna şükür mü etmeliyim, isyan mı etmeliyim bilmiyorum. 


Çocukların günde toplam uyku ihtiyacı denilen birşey var. 12-18 ay bebeklerin toplam 12-14 saat arası uyku ihtiyacı varmış. Bu süreyi tamamladıkları takdirde sorun yok. Akşamları uzun uyuyorsa gündüz elbette az uyuyacak, bunun bilincindeyim. Akşamları saat en geç 20:30'da uyuyor Duru. Sabah da en geç 07:30'da uyanıyor. Yani günlük uyku ihtiyacının 11 saatini gece uykusundan alıyor. Gündüz tek uykuya düştü yaklaşık 1 aydır. Onda da birbuçuk veya iki saat kadar uyuyor. Yani toplamda onikibuçuk, onüç saat uyuyor gün içinde. Az değil... 
Ama nedense biz annelere hiç yetmiyor bu saatler:) hep daha çok uyusun, daha çok yesin istiyoruz... Günde bir kez uyuyorsa bebek en az üç saat uyumalı çünkü, kalıplaşmış bilgi böyle çünkü, aksi takdirde yetmez çünkü... Sorun onlarda değil aslında, sorun bizlerde çünkü:) 

29 Mart 2016 Salı

Bir zamanlar 40 uçmuş

Geçen sene bugün; kucaklarken titrediğimiz, gözünün içine baktığımız, ağlarken beraber ağladığımız minnoş kızımızın 40 uçurmasını yapmıştık. Annem yanımızdaydı, bol bol fotoğrafımızı çekmişti. Ne güzel, sıcak bir plaj günüydü, deniz soğuktu ama hava mis gibiydi... 


Nice güzel günler görelim hep birlikte, güneşli günler... 

Huzur burada:)

Uzun zamandır yazıcam bir türlü oturamadım bilgisayar başına. Geçen hafta paskalya olduğu için Sabri de evdeydi 4 gün, çok güzel geçti, hopladık zıpladık, deniz, plaj, kum, güneş derken şimdi tekrar eski rutinimize döndük. 
Duru'yu alıp fellik fellik geziyorum. Adada nereye gidebilirim zaten, belli başlı 2-3 yer var bebekle tek başıma gidip oyalanabileceğim. Geçen gün markete gittik, farkettim ki burada hayat yavaş ve bebek büyütürken bu işimi epey kolaylaştırıyor. 
Genelde adadan şikayet ediyorum, farkındayım. Haklı olduğum taraflar da var, kabul edin. Alternatifler az (etkinlik anlamında), alışveriş yok (daha önce bahsetmiştim bir AVM bile yok), yazın hava sıcak olduğu için gündüz kısıtlı zamanlarda sokağa çıkabiliyorsun, hatta yazın yağmur da yağdığı için çıkamayabiliyorsun, marketler pahalı, her zaman her aradığın sebze meyveyi bulmak zor, bulsan da taze olmayabiliyor vs vs... 
Ama hayatın akışı, o dinginlik, o huzur, kimsenin kimseyi takmayışı... Kabul etmeliyim ki Allah'a binlerce şükrediyorum... 


Geçen gün arabayı marketin otoparkına park ettim, Duru'yu arabadan indirdim, markete elele girelim dedim. Takdir edersiniz ki kendisi epey yavaş yürüyor minnoş ayakları ile. Olsun dedim, çok şükür bekleyenimiz yok, zamanımız çok, yürüsün bebeğim, hadi hadi hadi demeden geçsin ömrümüz, telaşsız, sakin. Ne mutlu bize... 
Düşünüyorum İstanbul'da eski şartlarda yaşıyor olsaydık (çalışmayan bir anne olabilir miydim o da muamma) apartmandan iner inmez caddeden geçen arabalar, kaldırımdan giden motorlar, kavga gürültü nedeniyle çocuğu kucağımdan indiremezdim muhtemelen, bir yere gitsen saatlerce dön dolaş otopark ara, saatlerini yollarda harca, günü değerlendireme, eve yetişecem diye koştur koştur çocuğu al götür, yavrum daha tadını çıkaramadan...
Haftasonu yapılan planlar nedeni ile hadi hadi kahvaltıyı hemen yapalım çıkalım, çocuğun uykusu gelmeden toparlanalım, offf düşününce bile boğuluyorum. Sanırım çok alıştım dingin hayata. 

Yıl sonunda eski işyerimden arkadaşlarım bize geldiğinde ona da demiştim, dönüp geçmişe baktığımda o kadar boş işlerle/kişilerle uğraşmışım ki, şimdi dışardan bakınca daha iyi anlıyorum. Kurumsal hayatın gereksiz hırsları, büyük şehrin gereksiz koşturmacası, hep bi çekişme, yarış, daha hızlı eve varma isteği, daha çok para kazanma ihtiyacı, daha daha daha... Hep bi telaş... Hiç gerek yokmuş, huzur sukunette... Bu da böyle biline...

7 Mart 2016 Pazartesi

07 Mart 2015

Geçen sene tam da bugün kızım yaşadığımız topraklara, Grand Bahama Adasına ilk kez ayak bastı. Daha doğrusu ayak basamadı belki ama kucağımda basmış kadar oldu. O zamanlar henüz 18 günlüktü kendisi ve ilk uçak yolculuğunu gerçekleştirmişti... 
Ben ise ne yazık ki henüz doğum yapmamışımcasına veremediğim kilolarım, lohusalığın vermiş olduğu herşeye ağlama krizlerim, bebeğim kucağımda, 'ne yapacağım ben şimdi bu kıllicik bebe ile’ çaresizliklerimle vermiştim bu pozu. 


Annem yanımdaydı, ne güzel günlerdi… 

Bugün ise kayınvalidemleri bir ay aradan sonra memleketimize uğurladık, sağlıcakla gitsinler inşallah. Biz yine evde kuzumla başbaşa kaldık, evimiz sessizleşti. 


Allah ağzımızın tadını hiç bozmasın, sağlığımız yerinde olsun gelir gider, konuşur güleriz yine. Önemli olan Allah sevdiklerimizin yokluğunu aratmasın...

2 Mart 2016 Çarşamba

Film tavsiye


1.5 saatlik bir filmi 3 günde bitirmek nedir siz bilir misiniz a dostlar? Uyumayan çocuk anneleri bilir:) Neyse öyle böyle derken bir film izledim, tavsiye ederim. Twinsters diye bir film, Koreli ikiz kız kardeşlerin gerçek hikayesiymiş. İzlerseniz film hakkında yorumlarınızı beklerim...


Pabuççi

Dünkü yazımdan sonra giydirdim Duru'ya ayakkabılarını, çıkardım dışarı 'babanı karşılayalım' diye. Dışarıda olmayı seviyor, o da haklı, ne yapsın dört duvar arasında... Oyuncaklar, kitaplar bir yere kadar... 

Neyse ayakkabıları giyince bir titreme geldi tabi başta ama hem dedesi hem babaannesi alkış kıyamet 'ayyy ne güzel oldu benim kızım'lar falan derken çıktık dışarı. İlk başta yürürken ayaklarına bakıyordu devamlı, sonradan alıştı. Ayağındaki kedileri görmek için hızlı hızlı adım atıyordu:)


İlk pabuçları morhercare'den büyük teyzesi tarafından alınmış oldu. Kendisine sevgilerimizi gönderiyoruz:)

Havalar güzelleşti, yağmurlar dindi, soğuklar azaldı. Bundan sonra ben bu kızı evin içinde tutamam, aha bunu da buraya yazıyorum. Kayınvalidemler burada diye maçı idare ediyoruz ama onlar gidince tabana kuvvet, gez babam gez... Hakkımızda hayırlısı diyorum:)

1 Mart 2016 Salı

Mart!

Merhaba Mart, güzellikler getir!



Duru'daki gelişmeler-Mart 2016

Duru uzun zamandır günde iki kez uyuyor. Bir sabah 10:30 gibi bir de öğleden sonra 14:30 gibi... Ama gelin görün ki bugünlerde sabah uykusuna çok zor dalıyor ve çok kısa uyuyor, hatta bazen uyumadı denecek kadar az uyuyor (5dk kadar). Bu da beni çok hırpalıyor. Hem uyutmak için çok çaba sarfediyorum hem de uyumayınca motivasyonum düşüyor:( sabahki huysuzluğu da cabası...

Acaba tek uykuya mı geçecek diyorum ama bakalım zaman ne gösterecek. İki uyku aslında iyi oluyordu, hele ki iki kez 1.5 saat kadar uyursa süper, tüm işlerimi görebiliyordum rahatlıkla. Tek uyku olup da 3 saat uyuyacaksa buna da hazırım. Ama tek uyku olup da 1.5 saat olacaksa hayıııııırrrrr olamaaaaazzz....


Her geçen gün yeni yeni şeyler yapıyor, beni şaşırtıyor. Ne desek tekrar ediyor kendince. Çok çabuk öğreniyor. 

Bugünlerde 'kaç yaşındasın?' sorusuna eliyle 1 işareti yapmayı ve yemek yerken 'nefis mi olmuş?' dediğimizde parmaklarının uçlarını birleştirerek güzel işareti yapmayı öğrendi. 

'Tavşan ne yiyor?' diyorum -havuç diyor dudaklarını büzerek.

Uykusu gelince meme meme meme demeye başlıyor. 

Öpücük ver diyince ağzını yanağımıza dokunduruyor.

En sevdiği oyunlardan biri bir kutuya bir nesne koyup 'gittii' demek. O nesneyi kutudan tekrar tekrar çıkarıyor, koyuyor... Gitti, aa burdaymış diyerek oynuyoruz. 

'Gel çorap giydireyim' dediğimde ayağını uzatıyor. Bu arada kesinlikle ayakkabı giymiyor. Bugüne kadar hiç ayakkabı giymedi, ona garip geliyor, ağlıyor, çığlık çığlığa çekiştiriyor ayakkabıları. İşimiz var... 

Yemek istemediği yemekleri bir şekil şarkı türkü oyunla yediren ben, bugünlerde kesinlikle yediremez oldum. Dudaklarını bir kapıyor, açtırabilene aşk olsun... 

Bugünlerde tırnaklarını da kestirmez oldu, ikidir uyurken kesmek zorunda kalıyorum. Hay bin kunduz....

Bebekken daha mı kolaydı herşey?

26 Şubat 2016 Cuma

Güzel şeyler de olmuyor değil...

Belki de kötü düşünce, devamlı birşeyleri dert etme daha da kötüyü beraberinde getiriyor. Şimdi dayımın torunu da hasta olmuş kıyamam  daha 6 aylık bebek. Sağlığına kavuşsun inşallah en kısa zamanda. 
Diğer hastalardan da çok kısa bahsedip güzel şeyler paylaşmaya karar verdim bugün. Güzellikler getirsin diye... 

Dayım 2 güne hastaneden çıkıyormuş, çok şükür, tedavisine evde devam edilecek. Anneannem yoğun bakımdan normal odaya alındı bugün, tedavisi sürüyor. Virüslü aile fertleri iyileşti, hasta bakımına devam ediyorlar. Haberler iyi yani... 

Geçen hafta gerçekleştirdiğimiz ama paylaşmak içimden gelmediği için ertelediğim yazımın konusu 'Duru'nun ilk doğum günü'... Paylaşmak bugüne nasip oldu:

17 Şubat 2016 Çarşamba günü Duru'nun fotoğraf çekimi vardı. Tam gününde olsun istedim... Çok da güzel oldu. 

Bu fotoğraf çekimi için biraz endişeliydim doğrusunu söylemek gerekirse. Duru poz verecek mi acaba, güzel pozlar alabilecek miyiz, huysuzlanır mı diye korkuyordum. Hiç korktuğum gibi olmadı, Duru sağolsun çok iyi iş çıkardı. Eline inci kolyeler, balonlar verdik, iyi oyalandı.
Bir arkadaşımız sağolsun geldi 1-2 saat Duru ile uğraştı ama çok güzel fotoğraflar çıktı ortaya. 


Amerika'da 1. yaş günü gelenekseli 'cake smashing' denilen 'pastaya yumulma' denemesi yapalım istedik. Minik bir pasta yaptırmıştık, Duru da belki ağzı ile pastaya dalar, her tarafına bulaşır ve biz de o anı fotoğraflarız diye ama bizim kız biraz temkinli olduğu için elleriyle mıncıklamak ile yetindi. Olsun, biz o şekilde de güzel pozlar yakaladık. 



Bu arada hem bu fotoğraf çekimi için hem de haftasonu gerçekleştirdiğimiz doğum günü partisi için hemen hemen tüm dekorasyon malzemelerini kendimiz yaptık. Kayınvalidem, Sabri ve ben 2 hafta akşamları Duru'yu uyuttuktan sonra geç saatlere kadar onlarla uğraştık ama değdi. Çok güzel oldu, herkes de çok beğendi. Tek tek anlatacağım...


Yukarıdaki resimlerde gördüğünüz ONE yazısını çuvallardan kestik, üzerine fırça ile beyaz renk harfler boyadık. Her harfin arasına kurdeleler bağladık. Altındaki sarı-pembe püskülü yapmak için de grapon kağıtlarını minik minik keserek bir ipe dizdik. 

Yine yukarıda gördüğünüz pembe tütüyü kayınvalidem yaptı. Kumaşçıdan tül almıştık 3 farklı tonda. onları kısa kısa keserek bel lastiğine geçirdi, aralara da kurdele attı, çok güzel oldu. Duru ilk gün korktu ama sonra alıştı. Bütün gün salonda oyuncaklarının arasında tuttuk alışsın diye, nitekim ertesi güne alışmıştı. 

Doğum günü partisi için kayınvalidem bu kavanoz ve şişeleri Türkiye'den taşıdı. Üzerinin stickerlarını bile oradan getirdi, burada kestik, tülünü, kurdelesini silikon tabancası ile yapıştırdık. Yarısının içine kum, yarısının içine m&m çikolata koyduk. Özellikle partiye gelen çocuklar bayıldı :)

Bu şişe ve kavanozları bir torbaya koyarak gelen kişilere hediye ettik. İçlerine Duru'nun ayağının izini bastığımız kartlara teşekkür yazısını da ekledik. 
Ayak izini alma süreci epey zorladı bizi. Aslında itiraf etmeliyim başta bu konsept el izi ile yapılacaktı ama Duru sağolsun avucunu açmadığı için o iş yattı:) Ayak izi de farklı oldu tabi :) Yumuk yumuk ayaklarını yidiğim..


Yemekler muhteşem olmuştu, herkes bayıldı. Kayınvalidem döktürdü yine :) Börekler, patates salatası, makarna salatası, cupcakeler, kurabiyeler, çikolata topları, meyveler ve PASTA...


Fotoğraf çekiminde kullandığımız ONE yazısını Duru'nun doğumundan bugüne olan her ay çektiğim fotoğraflarla süsledik, o da çok hoşuna gitti misafirlerin. 'Zaman nasıl geçiyor', 'nasıl da minicikti', 'ne ara büyüdü' dedirten cinsten fotolar... Bu arada kenardaki sarı pompomlardan 6-7 tane farklı renklerde yapmıştık, başka başka yerlere astık... Hoş göründü... 


Yemek masasının arkasına çok güzel bir fon yaptık, üzerine yine el yapımı çuvaldan HAPPY BIRTHDAY yazısı. Epey vakit aldı ama çok güzel oldu, elimize sağlık. Pembe-beyaz-mor fonu plastik kullan-at masa örtülerini keserek ve her bir parçayı ipe bağlayarak yaptık. Uçuş uçuş oldu, çok beğendim, içime sindi... Ayrıca güzel bir aile fotoğrafımız oldu, o da ayrıca hoşuma gitti :) 
Bu arada bir partinin olmazsa olmazlarından uçan balonlar çok güzeldi. Niyeyse ben uçan balon olayını çok seviyorum. Pembeli beyazlı değişik değişik balonlar almıştık, değişik kombinler yaparak astık bir yerlere, çok tatlı oldu....



Bu arada bir kaç gün önceden Duru'ya pastadaki muma üflemesi gerektiğini öğretmeye çalıştım ama pek başarılı olamadım sanırım. Ara ara canı istediğinde üflüyor gibi bir şey yapıyor ama doğru zamanda asla olmuyor bu... 
Şimdi durup dururken 'Happy Birthday Duruuuu' diye şarkı söylemeye başladığımızda yüzü gülüyor, sallanmaya başlıyor, el çırpıyor... Çok şükür ilk doğum gününü çok güzel atlattık, Allah nicelerini nasip etsin...
Toplam 42 kişiydik (çoluk çombalak hepsi dahil). Herkesin yüzü gülüyordu, ortam, yemekler ve muhabbet hoşuna gitti herkesin. En önemlisi buydu... Düşünüyoum da, geçen sene kendi doğum günlerimizdeki katılımcılarla, Duru'nun doğum günündeki katılımcıların hepsi farklı. Hep derlerdi 'çocuktan sonra arkadaşlar değişiyor' diye, 'daha çok çocuklu ailelerle takılmaya başlıyorsun' diye, bu kadar bariz değişeceğini düşünmüyordum. Gerçekten de artık hep çocuklu ailelerle takılıyoruz, bu partide de onu görmüş olduk. Bakalım seneye nerede, kimlerle ve nasıl kutalayacağız, merakla bekliyorum:) 





24 Şubat 2016 Çarşamba

Kara günler

Ailemizin üzerinde karabasan gibi dolaşan kara bulutlardan biraz müsaade istiyorum. Bir anda yüklenmeyin ne olur, kaldırmıyor bünyem... Aklım zaten orda, şimdi ruhum da orda adeta... En azından burda değil, onu biliyorum. Arada bir yerlerde...
Dayım çok şükür her geçen gün iyiye gidiyor. Halen hastanede tabii ki ama doktorlar gidişatının iyi olduğunu, 6 ay kadar bir tedavi ile kalıcı bir hasar olmayacağını belirtiyorlar. Çok şükür...
Anneannem nefes darlığı nedeni ile hastaneye yatmış bu sefer. Ara ara anneannemde bu oluyor, bu sefer kalp ritminde de sıkıntı olmuş sanırım, doktor yoğun bakıma almış. Durumu düne göre daha iyiymiş, yarın çıkaracakmış inşallah.
Dedem, annem ve dayımın iki küçük oğlu virüs kapmışlar, kusma ve ateş ile mücadele ediyorlar. Dedem düne göre daha iyiymiş, annem serum yemiş dün, durumu aynıymış. Çocuklar okula gitmiyormuş. 
Teyzem nereye koşturacağını şaşırmış. Anneannem yoğun bakımda zaten yanına kimseyi almıyorlarmış. Annemin ve küçük kuzenlerimin başında Yusuf abi varmış. Dayımın yanında akşamları eşi, gündüzleri büyük oğulları kalıyormuş. Teyzem de dedeme bakıyormuş. Aksi gibi anneannemin kadını da virüs kapmış ve serum yemiş. 
Allah'ım bu kara günlerden bir an önce kurtar bizi. Ailemizi aydınlık günlere kavuştur... 


18 Şubat 2016 Perşembe

Uzaktakiler

Bugün uzakta yaşamanın ne kadar zorlayıcı olduğunu bir kez daha anladım. Ülkemizde yaşanan onca terör olayı, ölüm haberi, cenaze görüntülerinin yanısıra, annemden bir üzücü haber daha aldım bugün ben. 

Dayım rahatsızlanmış... Biricik dayım, güçlü dayım, baba yarım, ilk işverenim... 

Önce burnum sızladı, sonra boğazıma birşey düğümlendi, hemen arkasından gözlerimden yaşlar boşaldı. Her ne kadar güçlü durmaya çalışsam da, olumlu düşünmeye çalışıp Allah'a şükretsem de insanın içi gidiyor, aklı kalıyor... 

Uzakta olunca insanın elinden bir şey gelmiyor ya, gerçi hoş, orda olsam ne yapabileceğim ama en azından kendi gözümle görüp yorumlama şansım olurdu, biraz da olsa manevi desteğimi hissetmesine sebep olurdum, elini avcuma alıp öpseydim belki yüzünü biraz güldürebilirdim... 

Burada içim içimi yiyerek oturmaktan başka çarem olmadı. Aklım hep onda, gözlerimin önünde hep bir damla yaş, yüzüm gülse de içim hep buruk kaldı. 

Öyle dışardan 'ne güzel yurtdışında yaşamak' diyorsunuz ya, yurtdışında yaşamak bir kat güzelse, zor günde sevdiklerimizin yanında olamamak bin kat kötü... 

Allah tüm hastalara acil şifalar versin, onları sevdiklerine bağışlasın... 

Dayım, seni çok seviyorum, yanında olamıyorum ama desteğimi hep hisset ne olur... 
Aklım hep sende... 


17 Şubat 2016 Çarşamba

Geçen sene tam da bugün...

Geçen sene bu vakitler, tam da uyuyamadığım bir gecenin ardından, suni sancı ile bebeğimi kollarıma almak için doğumhaneye gidiyordum. Daha dün gibi derler ya hani, aynen öyle.

O heyecanım, sakin kalma çabalarım, neler yaşayacağımı bilememenin verdiği çaresizlik, kaç saat sürecek derdi, ilk deneyim... Tadı hep bambaşka olan ilk deneyimim o benim. İlk göz ağrım, başımın tacı, evimizin neşesi, gönüllerimizin prensesi. 


Güler yüzlüm, nazik, kibar kızım... 

Geçen sene bugün seni kollarımıza aldığımızda gözlerimizdeki yaşlar, kalplerimizdeki sevinç, midemizdeki kelebekler boşa değildi. Sen gelmiştin uzun bir yolculuk sonrasında, nihayet bizim olmuştun. O zaman hasret sona ermiş, tüm mutluluk, endişe, hüzün, sevinç bizimle olmuştu...


Huzurumun kaynağı, yüzümdeki tebessümün sebebi, miniğim...

Bir sene boyunca bir sürü ilk yaşattın bize... Gülücüklerin, hareketlerin, bakışların, adımların, sözcüklerin ve daha niceleri. Hepsi için sana teşekkür ediyorum. Allahıma bin şükür...



Bugün 1 yaş büyüdün, Allah bize daha nice kutlamalarını göstersin inşallah. Biz hayatta olduğumuz sürece sana olan desteğimiz ve sevgimiz hiç bitmeyecek. Seni her aile gibi elimizden geldiğinin en iyisi olacak şekilde büyütmeye çalışıyoruz, inşallah hem ailemize hem de yaşadığın ülkeye hayırlı bir evlat olursun bebeğim. Kimsenin seni üzmesine izin vermeden, düşe kalka ama hiç pes etmeden, arkana bakmadan, doğru kişilerle, doğru adımlarla yürürsün inşallah yolunda... 

Seni çok seviyorum bal köpüğüm...

Yüzündeki gülücükler hiç eksik olmasın.

Doğum günün kutlu olsun!

Annen

15 Şubat 2016 Pazartesi

Garip hissiyatlar

Geçen gün blogcu anne instagram hesabında paylaşmıştı. 'DENGE BOZUKLUĞU: Puset itmeye veya bebeğini kanguru ile taşımaya alışan annenin, bebeksiz çıktığında yaşadığı koordinasyon eksikliği. Bir elini-kolunu-nereye-koyacağını-bilememe hali' diye... Gerçekten de öyle... 
Bende bir de bebeği uyuttuktan sonra koltuğa oturduğumda hissettiğim 'böyle oturuyorum ama yapcak bir işim var mıydı yaa?' sorusu oluyor. Çünkü ertelersem/unutursam o işi 2-3 gün yapamama ihtimalim var. 'Bugünün işini yarına bırakırsan yanarsın' felsefesi... 
Geçen gün de Sabri ile konuşuyorduk plajda. Artık uzun bir süre şezlonga yatıp güneşlenemeyeceğim herhalde, oturmak bile haram bize diye... Az daha büyüdüğünde belki kendi kendine kumda oynamaya başlarsa inşallah, kısmet, nasip, hayırlısı:)) 

14 Şubat 2016 Pazar

Sevgi neydi?


O göz göze derin bakış, içten gülüş, kalpten seviş var ya, aşkların en güzeli. Sevgilimle yaptığımız en güzel şey!

Sevgililer günü kutlu olsun! 

Pastelleştiremediklerimizden misiniz?

'İlk 6 yıl' diye bir uygulama var akıllı telefonlarda, çok faydalı bilgiler içeriyor. Bebeğinizin doğum tarihini yazdığınızda bebeğinize uygun oyunları, bilgileri sizinle paylaşıyor. Hemen hemen her hafta bir mesaj gönderiyor. 
2 hafta önce minik bir masa-sandalye takımı almıştık Duru için, faaliyet masası olur diye. Ona oturmaktan hoşlandığı pek söylenemez.
Geçen hafta Duru'nun yaşına göre 'bebeğinizin eline boya kalemleri verebilirsiniz, karalamak hoşuna gidecektir' gibi bir mesaj gelince hemen uygulamaya geçtim. E malum her yerde çocuklarınıza kitap okuyun, kağıt kalem verin mesajları dağıtılıyor, ben de Duru'ya çok tatlı boya kalemleri aldım. Henüz parmakları çok minnoş, kalem tutamaz, alışsın hesabı aşağıda resmini gördüğünüz yumurta boyalardan aldım.


Minik parmakları ile avuçlayarak daha kolay karalasın bebeğeeem dedim ama gel gör ki henüz oral dönemden çıkmadığımızın bilgisi sanırım yetkililere ulaşmamış olmalı ki, yumurta boyayı direk ağzına götürmesi ile boyaların ortadan kaldırılması bir oldu. Hevesim de kaçtı. Bir daha ne zaman denerim Allah bilir...