29 Ocak 2016 Cuma

Hiç durmayan çocuk

Allahım sorarım sana nedir bugün bu yaşadığım? 

Vücudumda bir halsizlik mi var yoksa çocuğum büyüyor da ben onun enerjisine artık ayak uyduramıyor muyum? Yada yalandan rejim yapıyorum diye sinirlerim mi laçkalaştı? 

Tövbeler olsun bir çocuk 1 (yazıyla : BİR) dakika şöyle bir sakin durmaz mı? Bugün ne doğru düzgün uyudu, ne düzgün yemek yedi, gittiğimiz yerde sandalyeden düştü, üzerine (dolayısıyla benim de üzerime) meyve püresini boşalttı, yerlerde süründü... Bunları yaparken benim sinir katsayım tavana fırladı tabi... İçime attıkça içim şişti... 

Benimki hala evde dört dönüyor (bu enerji nerden geliyor?), ben de gözünün  içine bakıyorum uyusun da bi yarım saat kafamı toparlayayım, şarj olayım, motivasyonumu arttırayım diye... Daha pişirmem gereken akşam yemeğinden bahsetmiyorum bile...

Kitaplara dönüşüm

Üç aydır kitap okumaya yeniden başladım. Malum Duru ile evde tek başımayken pek fırsatım olmuyordu. Şimdilerde kendime nasıl vakit ayırmam gerektiğini daha iyi planlayabildiğim için kitaplarıma da zaman ayırmaya çalışıyorum (önceliğim her zaman duş almak, tırnak kesmek, diş fırçalamak ha ha). Genellikle gece yatmadan önce ve Duru'nun gündüz uykuları sırasında (yemek yapmayacaksam, ütü yapmayı reddediyorsam, çamaşır yıkamasam da olursa vs) okuyorum. Kafamı dağıtmama çok yardımcı oluyor kitap okumak. Başka şeyler düşünmek, başka hayatlara şahit olmak iyi geliyor...



Yaklaşık 3 ay önce Canan Tan'ın Pembe ve Yusuf ile geri döndüm kitap okuma sahalarına. Canan Tan benim en sevdiğim yazarlardan biri. Hatta favori yazarlar listemde ilk sırada yer alıyor. Yine muhteşem yazmış, yine yapacağını yaptı ve ağlattı tabii ki... 


Hemen arkasından Azra Kohen'in üç kitaplık serisinin ilkine, Fİ'ye başladım. İki ayımı aldı okumak. Gereksiz uzun (600 sayfa), detaylarla fazla süslenmiş bir kitap... Hani sevmedim değil ama elimden düşürmedim de değil.... Seriyi okuyacağım için mecbur okudum:)
Bugün serinin ikinci kitabına, Çİ'ye başladım. İnşallah daha sürükleyici ve içi daha dolu bir kitaptır. 319 sayfa olduğu için motivasyonum yüksek:)


Şimdilik bu kadar olsun, ikinci kitap bitince yorumlarımı paylaşacağım. 

28 Ocak 2016 Perşembe

Sarmaşık kazalar

Yüzümde tırnak izi, saçlarım yolunmuş, dudağıma kafa atılmış, yanağım ısırılmaya çalışılmış olabilir. Bunlar hep anneliğin getirdikleri işte... Ya da dipdibe takılan bir anne-kız hikayesi de denilebilir:) oyun oynarken kafa atma, sarmaşırken tırnaklama, tokamı alma bahanesiyle yolunan saçlar... bunlar olası şeyler. Olmasaydı iyi olurda tabi, gönül isterdi ama ne diyeceksin el kadar çocuğa? Gözlerindeki o muzur ifadeyi görüp de bişey diyebiliyor mu insan? 

Tırnakladı mı? Sarıl gitsin
Kafa mı attı? Öp geçsin
Saçını mı yoldu? Kucakla bitsin

Felsefem bu... 

Allah beterinden saklasın tabi ama sarmaşmak güzel şey. E bir iki kaza da olur o kadar. Nazar nazar...

Bir devir kapanıyor

Evet arkadaşlar yirmili yaşlarımın son üç ayına girmiş bulunuyoruz. Bu düşünce bende hafif bi titremeye neden olmuyor değil. Şimdi daha iyi anlıyorum 5 yıl boyunca 39'da, 49'da yerinde sayanları:) neyse ben bu sene yerimde saymayayım da, sonraki yıllarda bakarız, söz vermiyorum:) 

29 benim hayatımda hep gülümseyerek hatırlayacağım bir yaş oldu. Bana can oldu, kan oldu... Önce 22 kilo verdi, sonra da minnoş bir bebek.. Önce hamilelik deneyimi yaşattı sonra anne yaptı beni bu yaşım. Hem yordu, hem savaşacak cesareti verdi.. Güldürdü, eğlendirdi, ağlattı, sızlattı... 'Artık yaşanacak ilk kalmadı' derken bambaşka bir sürü ilk yaşattı... İlk bakış, ilk kucaklaşma, ilk gülüş, ilk sözcük, ilk adım... 
Hep güzelliklerle hatırlayacağım bu yaşımı, en iyi, en verimli senelerimden biri olarak tarihime geçecek. Belki aynı duyguları, tecrübeleri yaşatacak başka bir yaş daha olacak ama hiç biri ilkinin verdiği tadı vermeyecek, eminim. İyi ki geldin, benim oldun, bebeğim oldun... Bu yaşımın anlamı, huzuru... Hep birlikte nice güzel, anlamlı kutlamalara... Seni çok seviyorum! 

Uykusuzluk başa vurursa

Arkadaşlar ben çığrımdan çıktım:) evde kök söktürüyorum. Özellikle Duru'yu uyuttuktan sonra televizyon mu açılacak, 'sesini kıs, aman bir anda bağırmasın' diye bin kere mi tembihlenir bir koca? Komik bişey izliyoruz mesela, kocasının kahkahasından rahatsız olur mu bir kadın? Ama çocuk uyanacaaak?!? Kocan sesli mi hapşuruyor, eyvah, bu sefer kesin uyandı. Uyanmasa bile kameradan gözlerimi ayırmıyorum... Çok mu hareket ediyor, uyanacak mı, ters mi yatıyor diye diye huzurla geçireceğimiz 1-2 saati de rezil ediyorum. 

Saat 22:30 sularında uykum gelse de gelmese de yatıyorum, çünkü biliyorum ki Duru gece uyanacak ve tekrar uykuya dalmak için beni isteyecek. Ve bu gece boyunca 2-3 kez tekrarlanacak. Huzursuz bir şekilde odama giriyorum. O yüzden odama girer girmez Duru uyanıyor, adeta hissediyor huzursuzlandığımı... Uykuyu seven bir yapım var huyum kurusun:) gece uykum bölündüğü için sabah keyifsiz kalkıyorum. O yüzden her sabah 'bu akşam daha erken yatayım' fantazim devam ediyor. Olur da kırk yılda bir gece uyanmazsa ben zaten 6-7 kez uyanıp kameradan bakıyorum, 'uyanmadı değil mi?' diye onaylıyorum uyanmadığını:) her türlü uykusuz kalmayı başarabilen bir yapım var çok şükür. Sonra da neden sabah kalkmak işkence gibi geliyor?!? Allah ıslah etsin ne diyeyim... 

23 Ocak 2016 Cumartesi

Şiddetli yağmur halleri

Bugün aşırı yağmur var bizim adada. Gökler gürlemediği sürece pencereye vuran yağmurun sesini hep sevmişimdir. Böyle günlerde alırım sıcacık kahvemi elime, tavandan yere kadar olan penceremin önündeki berjere oturur, ayaklarımı toplar, sokaktaki insanları izler, hayaller kurar, hikayeler yazarım kendimce. İnsanların hikayelerini dinlemek, düşünmek beni hep cezbetmiştir zaten. Üzerimde en sevdiğim eşofmanım, saçlarımı yeni taramışım, dökülmüşler omuzlarıma, kahvaltı sonrası keyfi yapıyorum yine. Havuza düşen yağmur damlaları havuzu dalgalandırıyor, evimizin önündeki huzurla izlediğim sakin kanal taşacak gibi oluyor. Ara ara düşüncelere dalıyorum, ara ara kitabımın sayfalarını karıştırıyorum, paşa gönlüm ne istiyorsa...  


Şimdi şöyle bir arkanıza yaslanın ve düşünün, gerçekten böyle bir gün geçirmiş olabilir miyim sizce? Allah aşkına gerçekçi olalım... Tabii ki hayır. 

Aşırı yağmurun yağdığı doğru. Üzerimde eski bir eşofman, popo kreminin fazlasını can havli ile üzerime sürmüş olduğum bir tshirt, saçlarım uzun zamandır olduğu gibi tepeden en doğal haliyle toplanmaya çalışılmış, Duru ile hızlı bir kahvaltı sonrası (tabi ki kapkara soğuk çayı masanın üzerinde bırakarak) şiddetli yağmurla akan tavanı zaptedebilmek için kovalar, havlularla mücadele ettim. Her 15 dakikada bir havlular ıslandı mı, kovalar doldu mu diye kontrol ederken bir yandan da Duru'yu bu kovalardan uzak tutmaya çalıştım (bu daha zor kısmıydı). 

Zaten çocuklu evde nerde öyle keyif yapabileceğin berjer? Herşeyi kaldırdık oyun alanına çevirdik salonu mübarek. Kendimize ait iki tanecik koltuk var, onlar da olmasa salona salon demeye bin şahit gerekecek. Zaten onlara da oturamıyoruz gün içinde, Duru bizi koltukta otururken görünce o da koltuğa çıkmak istiyor ve çıkınca da rahat durmuyor takdir edersiniz ki, düşecek, kablolara uzanacak, lambayı kurcalayacak diye hepimiz yerde oturuyoruz. Sehpayı zaten duvar dibine sotelemiştik, onu söylemiyorum bile. 

Kovalara saldırmayı engelleyemediğim zamanlarda odaya götürüyorum Duru'yu, oradaki legolarıyla vakit geçirmesini sağlıyorum. Orda da ben sıkıntıdan patlıyorum :) Yapacak bir şey yok... 


Haydi dedim her zamanki gibi, çok şükür, iyi tarafından bakalım, evimizdeyiz, sıcak sıcak oturuyoruz derken elektrikler gitmesin mi? Tövbeler olsun çok zor bir durum. Buzdolabı, ocak, fırın, klima, telefonların şarjları ve en önemlisi internet!
Şuan bu yazıyı da elektrikler geldiğinde yayınlayabileceğim. Hayırlısı...

Bu havanın tadını çıkaranlar da olmuştur eminim, Allah arttırsın... Çocuk sahibi olunca görürüm ben onları... Sıcak kahve içmek neydi, saça fön çekmek neydi, oje sürmek neydi, bunların değerini şimdi bilmezler, zamanı gelince anlarlar... 


7 Ocak 2016 Perşembe

Zor annelik

'Zor bir çocukluk geçirdi', 'ergenliğinde çok zordu' gibi söylemler oluyor da 'zor bir annelik geçiriyor' neden olmasın? Evet o kişi benim, zor annelik geçiren. Tabi Duru için değil, kocam için :) 
Bir arkadaşım hamileyken kocasına demediğini bırakmıyordu, kocası yardımcı olmaya çalıştıkça daha çok istiyordu, arkasından söyleniyordu. O zamanlar ben de 'ya yazık adama, kadın hep bişeyler istiyor, istekleri yerine getirdikçe yaranamıyor' diyordum. Şimdi ben de öyle oldum herhalde... 
Kocam (nazar değmesin) çok yardımcı, ev işlerinde, mutfakta, çocuk bakımında... Ama gel gör ki yaranamıyor :) bazen dışardan bakıyorum kendime, tiksiniyorum halimden, üzülüyorum kocam için, yapmayayım bu kadar diyorum, ilk yarım saat iyi hoş, sonra yine ben aynı ben... 
Devamlı hadi hadi hadi diyen ben, onu yapar mısın bunu yapar mısın diye isteklerde bulunan ben. Biri bana bu kadar çok komut verse ben 'ee başlarım senin isteklerine' derim herhalde...  
Allah ondan bin kere razı olsun... O bana yardımcı olmazsa ben biterim zaten, malum iki kişiyiz burada, yardımcımız, anamız babamız, konumuz komşumuz yok... Omuz omuza verdik, geçinip gidiyoruz, bundan önce böyleydi, bundan sonra da böyle olacak. O benim gerçek anlamıyla 'yol arkadaşım'. Bu telaşlı dönem inşallah zamanla yerini sakinliğe bırakacaktır, inanıyorum. Seni seviyorum canım... İyi ki varsın!

4 Ocak 2016 Pazartesi

Bir garip 'anne'

Duru 10.5 aylık oldu, biz hala dipdibe, hiç ayrılmadan (Allah ayırmasın) günlerimizi geçirmeye devam ediyoruz. Daha önce yazmıştım, bu zamana kadar üç kez birer saat babası ile bıraktım, pilatese gittim, o kadar... 
Bugün komşu kadınlar dediler ki sabah 9:00'da zumba yapalım havuz başında, bebeğe de komşunun kızı (9 yaşında) ve kocası baksın... Hemen bizim yan daire. Çok da tatlılar, sen ben gibi, bizim gibi... Neyse haydi dedim bırakayım, zaten kız Duru'yu çok seviyor, çok güzel oynuyor onunla. Duru da kahkahalar atarak eğleniyor. Zaten ağlarsa ederse duyarım, o kadar yakın, hemen yanına koşarım. Tabi ki aklım Duru'da, ayaklarım geri geri gittim zumbaya... Bu arada adam devamlı mesaj atıyor, fotoğraf atıyor 'Duru iyi', 'oynuyorlar', 'aklın kalmasın' gibi... Ohh diyorum içimden, aklım kızımda devam ediyorum zumbaya... Derken 'uyuyor' diye mesaj geliyor adamdan, gelmez olaydı... Acaba uykuya dalmadan önce mızmızlandı mı? Beni aradı mı gözleri? Emmek istemiş midir ki? Rüyasında annesine sarılmış, hiç bırakmamıştır belki de.. Kıyamam ben ona... diye düşünerek küçük Emrah'a bağlıyorum hikayeyi. İşte moralimi bozdum bile, yüzüm düştü, offf şu zumba bitse de gitsem kuzumun yanına, ne gereksiz bişi bu yaptığımız diye düşünerek külfete bağlıyorum olayı... O andan zevk de alamıyorum:(
Her zaman aynı şey oluyor, özellikle yalnızken Duru'yu uyutup duşa girdiğimde (en az 40 dakika uyuyacağını bildiğim halde) duş alırken onu ağlarken düşünüyorum. Adeta sesi kulağıma geliyor, ben duş alırken o kapının önünde böğürerek ağlıyormuş gibi sesler duyuyorum, çabuk çabuk hareketlerle bir çıkıyorum ki, Duru hala uyuyor... Benden başka anneler de bunu yaşıyor mu yoksa ben paronayak mı oluyorum? Söyleyin de ona göre önlem alayım:)