24 Haziran 2014 Salı

Tıkanmışlık Sendromu

Beni bilen bilir, genel olarak fazla konuşan bir kişiliğimdir. Kaptırdığım zaman kendimi karşımdakinin yerine koyup, kendimden bıktığım bile oluyor, o derece! Aslında benim konuşmam için karşımda illa birinin de olmasına gerek yok, oraya girmeyelim, orası biraz karışık:)  

Şimdi malum burda kendi dilimizde konuşan yok, Sabri’yi de bunaltmak istemiyorum akşamları, içime atıyorum çoğu şeyi:) Gün içinde burdaki arkadaşlarla ingilizce cebelleşmeye çalışıyorum. Bu konuda fena değilim ama çok çok konuşmak ve nameler eklemek isteyince kelimelerde tıkanmışlık hissediyorum. Ben de öyle düz bir insan değilim ki az ve öz konuşayım...

Geçen gün bir arkadaşımız Amerika’ya gitti alışverişe. Ben de hazır o gitmişken ona burda bulamadığımız veya çok pahalı bulduğumuz bir kaç şey ısmarladım. O oradayken de aradım nasıl gidiyor vs diye, tabii ben daha çok dinliyorum, o anlatıyor. İçim şişti şişecek, ‘başka bir şey istiyor musun?’ dedi sağolsun. O an içimden böyle yaya yaya ‘yea çok sağol yeaa, daha ne getirceksin Allah aşkına, zaten bissürü şey taşıcaksın, zahmet oldu sana da, kusura bakma….’ diye başlayan cümleler kurmak istedim. Ama olmadı işte. Nasıl dersin? İçimdeki bu koca cümleler dışarı yalnızca ‘No I am good’ olarak çıktı ve bitti. Hırsımı, içimde kalanların enerjisini çamaşır asarken kendi kendime söylenerek attım ‘nasıl diyim ki ben bunu şimdi, teşekkür ettim diyelim, Allah aşkına nedir ya, kusura bakma nedir yani, poff’...

Zaten şu bizim iyimserlik ifadelerimiz yok mu, beni benden alıyor. Dükkandan çıkarken bir ‘hayırlı işler’ demek geliyor insanın içinden, ya da ne bileyim en azından bahçede çalışan bahçıvana bir ‘kolay gelsin’ demek istiyorum, olmayınca olmuyor işte…

Aklıma Cem Yılmaz geliyor, gülüyorum kendime...




Allah kimseyi tıkanmışlık sendromu ile terbiye etmesin… 

18 Haziran 2014 Çarşamba

Hey Prom!

Geçen cumartesi akşamı tabii ki yine klasik turumuzu yaptık. Bir baktım her yer insan seli maşallah. Dedim hayra alamet değil bu kalabalık, ne oluyor yau? Bir de tipleri görseniz, hepsi düğün kıyafeti ile… 'Özel bir parti vardı da biz neden davetli değildik?' diye hayıflanmaya başalmıştım ki; meğer mezuniyet balosundan çıkmışlar. Malum okullar kapandı, yaş ortalamasının 15 olduğu bir grup insan, görünüşlerine baksan dersin ki yaş ortalaması 30… Hareketler 12, kıyafetler 45, ortaya karışık birşeyler yapmışlar. Onlar da tam anlamamış bence ne olduğunu:)


Ay dedim benim blog’a malzeme çıktı. Hemen izin isteyip bir kaç poz alalım. Sabri yavrum her zamanki gibi yok ona sorma, o bana kötü baktı, ona sorma onun kıyafeti güzel değil, o istemez, o ters cevap verir dedi ama ben can havli ile attım milletin önüne kendimi ve bir hamlede izin alıp pozlarımızı verdik…


Hepsi nasıl mutlu, gururlu… Okul bitsin, hemen evlencekler, akılları fikirleri o:) Nerde üniversite hayalleri, kariyer basamakları… Hepsi koca bulma peşinde. 


Çocukları da görseniz bir o kadar masum, hiç birşeyden haberleri yok. Resmen kızlar gelsin avlasın diye bekliyolar saf saf... Pembe pantalonlu, güneş gözlükleriyle gezinen bi tane vardı aslında onu çekmek istedim de, o okulun popülerlerinden heralde, başı çok kalabalıktı. Pas vermedi bana...


Şu yeşilli geniş abla bizim Safiye Soyman'a benzemiyor mu ya? Başında da taç, bi Faik'i eksik yanında... Allah akıl fikir versin...

13 Haziran 2014 Cuma

Bir tavsiye - AŞK

İnsanın okuduğu bir kitabı sevip sevmemesi o anki ruh haline bağlıymış, bunu öğrendim. Nerden çıktı diyeceksiniz, hemen başlayayım:

Malum biz yaklaşık 20 kadın her ay toplanıp kitap okuma geceleri yapıyoruz. Bu geceyi her ay gruptan bir kişi sahipleniyor ve misafirleri evinde ağırlıyor. O ay okunacak kitabı da ev sahibi seçiyor dolayısıyla… Mesela şimdiden 2014’ün ikinci yarısının tüm ev sahipleri belirlendi, kitaplar okunmaya başlandı. Ben de dedim 1 yıldır gidip gidip geliyorum, hiç kimseyi ağırladığım yok, ayıp oluyo, yiyoruz içiyoruz, iyi hoş da, insanlar gözümün içine bakıyo seçmeler yapılırken:) Kendimi kötü hissettiğim için 2014 Ekim ayına talip oldum. Şimdi işin zor kısmını anlatayım hemen. Bu toplantılara kitabı okumadan da gidebilirsin. Sorun olmuyor, gecenin başında kısaca bir özet çekiyor birileri, okumuş kadar oluyorsun. Ben ‘okumayanlar’ listesinin lideriyim diyebilirim:) Benim amacım farklı:P O kadar kalın kitaplar seçiyorlar ki, bırak İngilizceyi, Türkçe kitap bile okuyamam ben o kadar kısa sürede… Ben o yüzden dedim ki biraz ileri bir tarihi seçeyim ki, anca okurum kitabı, nitekim o şekilde seçtim Ekim ayını:) Sonra akıl danışmanım, canım arkadaşım Melis’e danıştım tabii ki, ne yapsam ne etsem, Allah rızası için bana bi kitap öner ama güzel olsun, ben de beğeneyim, grup da beğensin falan derken, ufak çaplı bir beyin fırtınası ile şunlara karar verdik:

  • Yazar kesinlikle Türk olmalıydı ki gruptaki kadınlarımıza tanıtalım (kahrolsun içimizdeki milliyetçi ruha)
  • İngilizce’ye de çevrilmiş bir kitap olmalı
  • İngilizce’ye çevrilmiş olması yetmiyor, amazon’dan rahatlıkla indirebilecekleri bir kitap olmalı
  • Konu bizleri anlatmalı ama iç karartmamalı

Bu maddeler göz önüne alındığında önce 'Ayşe Kulin - Adı Aylin' geldi aklımıza ama baktık ki amazon’da yok, hemen eledik. Sonra yazarlardan yola çıkarak Elif Şafak, Zülfü Livaneli, Orhan Pamuk, sırayla baktık neler olabilir diye.. Bizim Melis de bunları hatim etmiş, hepsini biliyor maşallah. O bana özet geçiyor kitapları, ben ona göre karar vermeye çalışıyorum vs. Zülfü Livaneli’nin Mutluluk kitabını seçeyim dedim, hem ben Türkçesini okurum, filmini izlerim vs iyice anlarım dedim. Sonra baktık ki konu biraz sıkıntılı. Van’da amca yeğenine tecavüz ediyor, kızı İstanbul’a gönderiyorlar, amcasının oğlu ile fantaziler falan.. Tamam bunlar ülkemizde ne yazık ki yaşanan olaylar ama burdakilerin gözünün içine sokmanın da bir anlamı yok. Elif Şafak’tan devam edelim dedik. Ben de ilk çıktığında bestseller falan oldu 'ayy kapağı da pembiş ne tatlı' falan diye bir hevesle almıştım AŞK kitabını. Ama çok yavaş ilerledi diyerek yarısında bırakmıştım. Hay ben başımı taşlara vurayım, ne de güzel kitapmış halbuki. Ruhumun ihtiyacı varmış herhalde. 2 günde bitirdiğim yetmiyormuş gibi şimdilerde Mesnevi, Rumi, Şems aranıp duruyorum Google’da… Herkese tavsiye ediyorum, insanın içini rahatlatan, düşünmesini sağlayan, ruhunu okşayan bir kitap… Eline sağlık Elif Şafak… (The Forty Rules of LOVE - Elif Shafak)