31 Temmuz 2014 Perşembe

Ne vereyim abime?

Yoh artık demeyin, yaptım oldu. Oy veremiyoruz madem, lahmacun için Ekmeleddin dedik ve evde lahmacun yaptık. Gözlerim doldu yerken, bu nası bir özlem... Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin yemin ediyorum sanki survivordayız... Tövbeler olsun duyan da bişi bulamıyoruz sanacak ama bir lahmacun yok işte... Olmayınca da insanın canı çekiyor (simit yazımda da bahsettiğim gibi).
Ben de internetten yine tarifi alarak koyuldum lahmacun yapımına ve sonuç mükemmel.. Çok çok zor değil ama uzun sürüyor yine hamuru yap, beklet, aç, içi doldur falan... Bu sefer Sabri de yardım etti sağolsun, ayranımızı da yaptık, yeşillik, domates, limon derken, bir nevi Hacıoğlu kıvamına geldik (bu arada 3 su bardağı undan yaptım hamuru, 8 adet lahmacun çıktı, dolayısıyla tıka basa yedik). Arkasından da 'çay vereyim abime' diyerek çayımızı demledik, ohh... Keyfimiz yerine geldi.
Sabri'nin arzusu pide olayına girmek ama ben cesaret edemedim henüz. Biraz daha araştırarak belki onu da deneriz, belli mi olur...

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Hasret

Geçen hafta 2 günde bitirdiğim bir başka kitap da Canan Tan'ın 'Hasret' adlı romanı oldu. Canan Tan bunu hep yapıyor, okuyucuya acımıyor yemin ediyorum. İçim dışıma çıktı yine ağlamaktan. Vedalar, ayrılıklar beni hep çok etkiliyor. Film, kitap, küçük bir hikaye... Nerde olursa olsun... Küçüklükten kalma bir durum sanırım...

Bir Rum kızı ile Türk erkeğinin sancılı aşk hikayesi. O sancıları iliklerime kadar hissettim desem yeridir. Sanki ben yaşadım hikayeyi... Bu da yazarın dilinin güzelliğinden kaynaklanıyor tabi. Ertesi gün gaza geldim Sabri'ye diyorum ki 'sana hikayeyi anlatayım mı, noolur' diyorum:) Anlatırken bile gözlerim doldu. Sabri'nin hikaye sonunda verdiği tepki de beni benden aldı. 'Of çok klasik bir Türk filmi' !!! Evet belki klasik olabilir ama ben mi duyguyu veremedim acaba anlatırken:) Niye öyle dedi ki, beğenebilirdi yani nezaketen:)

Şimdi yeni kitaba başlamak bile istemiyorum, hala etkisindeyim...

16 Temmuz 2014 Çarşamba

Ev yapımı simit denemesi

Fırına girmeden önce
Şimdi bu sefer de 'ay aşırı kolay' falan demicem açıkcası bu zor, biraz meşakkatli bi işmiş. İnsan yurt dışında olunca (özellikle Türk ürünlerini kolay kolay bulamadığı yerlerde olunca) olur olmadık her şeyi özleyebiliyor. Varken değer bilin bak ben size diyim:) Geçenlerde Arka Sokakları izlerken polis abi simit yiyodu resmen özendik, insan simite özenir mi ya? İstanbul'da kaç kere yemişim de şimdi simite özendim? Olmayınca özeniliyor işte... Bu arada 'Arka Sokaklar ne alaka yaa' demeyin, izliyoruz işte:)
Geçen hafta bir arkadaşımız New York'tan bizi ziyarete geldi. Ne isterseniz diye sorduğumda simit ve peynire hayır diyemedim... Zaten kendisi gittikten sonra 3 gün dua ettim kendisine. Yedik içtik derken, her güzel şeyin olduğu gibi, simitin de sonu geldi. Ben de evde simit yapımını araştırayım dedim, bugüne kadar kalburabastı, aşure gibi tatlıları, mantı, yuvarlama gibi zor yemekleri başardım, belki onu da yaparım dedim. Başlangıçta en önemli konu pekmez bulup bulamayacağımdı. Onu hallettim neyse ki...
Fırından çıkınca
Akşam Sabri hemen deneyelim diyince koyulduk simit yapımına. Şimdi bi kere hamurun kıvamını tutturmak uzun sürdü, sonra yoğurduğun hamuru dinlendiriyorsun, o sırada susamları kavuruyorsun falan... Uzun iş yani... Bu arada bütün adımları internetten bulduğum bir siteden yapıyorum tabii ki... En son fırına koyduk, 20 dakikada pişti zaten...
Akşam saat 22:00 oldu, oturduk yedik afiyetle... Siz denemeyin bence, gidin 1 lira verin yapılmışını alın... Değmez yani:)