Uzun zamandır yazıcam bir türlü oturamadım bilgisayar başına. Geçen hafta paskalya olduğu için Sabri de evdeydi 4 gün, çok güzel geçti, hopladık zıpladık, deniz, plaj, kum, güneş derken şimdi tekrar eski rutinimize döndük.
Duru'yu alıp fellik fellik geziyorum. Adada nereye gidebilirim zaten, belli başlı 2-3 yer var bebekle tek başıma gidip oyalanabileceğim. Geçen gün markete gittik, farkettim ki burada hayat yavaş ve bebek büyütürken bu işimi epey kolaylaştırıyor.
Genelde adadan şikayet ediyorum, farkındayım. Haklı olduğum taraflar da var, kabul edin. Alternatifler az (etkinlik anlamında), alışveriş yok (daha önce bahsetmiştim bir AVM bile yok), yazın hava sıcak olduğu için gündüz kısıtlı zamanlarda sokağa çıkabiliyorsun, hatta yazın yağmur da yağdığı için çıkamayabiliyorsun, marketler pahalı, her zaman her aradığın sebze meyveyi bulmak zor, bulsan da taze olmayabiliyor vs vs...
Ama hayatın akışı, o dinginlik, o huzur, kimsenin kimseyi takmayışı... Kabul etmeliyim ki Allah'a binlerce şükrediyorum...
Geçen gün arabayı marketin otoparkına park ettim, Duru'yu arabadan indirdim, markete elele girelim dedim. Takdir edersiniz ki kendisi epey yavaş yürüyor minnoş ayakları ile. Olsun dedim, çok şükür bekleyenimiz yok, zamanımız çok, yürüsün bebeğim, hadi hadi hadi demeden geçsin ömrümüz, telaşsız, sakin. Ne mutlu bize...
Düşünüyorum İstanbul'da eski şartlarda yaşıyor olsaydık (çalışmayan bir anne olabilir miydim o da muamma) apartmandan iner inmez caddeden geçen arabalar, kaldırımdan giden motorlar, kavga gürültü nedeniyle çocuğu kucağımdan indiremezdim muhtemelen, bir yere gitsen saatlerce dön dolaş otopark ara, saatlerini yollarda harca, günü değerlendireme, eve yetişecem diye koştur koştur çocuğu al götür, yavrum daha tadını çıkaramadan...
Haftasonu yapılan planlar nedeni ile hadi hadi kahvaltıyı hemen yapalım çıkalım, çocuğun uykusu gelmeden toparlanalım, offf düşününce bile boğuluyorum. Sanırım çok alıştım dingin hayata.
Yıl sonunda eski işyerimden arkadaşlarım bize geldiğinde ona da demiştim, dönüp geçmişe baktığımda o kadar boş işlerle/kişilerle uğraşmışım ki, şimdi dışardan bakınca daha iyi anlıyorum. Kurumsal hayatın gereksiz hırsları, büyük şehrin gereksiz koşturmacası, hep bi çekişme, yarış, daha hızlı eve varma isteği, daha çok para kazanma ihtiyacı, daha daha daha... Hep bi telaş... Hiç gerek yokmuş, huzur sukunette... Bu da böyle biline...