31 Mart 2016 Perşembe

Uyku-suzsunuz

Duru çok uyuyan bir bebek değil. Buna şükür mü etmeliyim, isyan mı etmeliyim bilmiyorum. 


Çocukların günde toplam uyku ihtiyacı denilen birşey var. 12-18 ay bebeklerin toplam 12-14 saat arası uyku ihtiyacı varmış. Bu süreyi tamamladıkları takdirde sorun yok. Akşamları uzun uyuyorsa gündüz elbette az uyuyacak, bunun bilincindeyim. Akşamları saat en geç 20:30'da uyuyor Duru. Sabah da en geç 07:30'da uyanıyor. Yani günlük uyku ihtiyacının 11 saatini gece uykusundan alıyor. Gündüz tek uykuya düştü yaklaşık 1 aydır. Onda da birbuçuk veya iki saat kadar uyuyor. Yani toplamda onikibuçuk, onüç saat uyuyor gün içinde. Az değil... 
Ama nedense biz annelere hiç yetmiyor bu saatler:) hep daha çok uyusun, daha çok yesin istiyoruz... Günde bir kez uyuyorsa bebek en az üç saat uyumalı çünkü, kalıplaşmış bilgi böyle çünkü, aksi takdirde yetmez çünkü... Sorun onlarda değil aslında, sorun bizlerde çünkü:) 

29 Mart 2016 Salı

Bir zamanlar 40 uçmuş

Geçen sene bugün; kucaklarken titrediğimiz, gözünün içine baktığımız, ağlarken beraber ağladığımız minnoş kızımızın 40 uçurmasını yapmıştık. Annem yanımızdaydı, bol bol fotoğrafımızı çekmişti. Ne güzel, sıcak bir plaj günüydü, deniz soğuktu ama hava mis gibiydi... 


Nice güzel günler görelim hep birlikte, güneşli günler... 

Huzur burada:)

Uzun zamandır yazıcam bir türlü oturamadım bilgisayar başına. Geçen hafta paskalya olduğu için Sabri de evdeydi 4 gün, çok güzel geçti, hopladık zıpladık, deniz, plaj, kum, güneş derken şimdi tekrar eski rutinimize döndük. 
Duru'yu alıp fellik fellik geziyorum. Adada nereye gidebilirim zaten, belli başlı 2-3 yer var bebekle tek başıma gidip oyalanabileceğim. Geçen gün markete gittik, farkettim ki burada hayat yavaş ve bebek büyütürken bu işimi epey kolaylaştırıyor. 
Genelde adadan şikayet ediyorum, farkındayım. Haklı olduğum taraflar da var, kabul edin. Alternatifler az (etkinlik anlamında), alışveriş yok (daha önce bahsetmiştim bir AVM bile yok), yazın hava sıcak olduğu için gündüz kısıtlı zamanlarda sokağa çıkabiliyorsun, hatta yazın yağmur da yağdığı için çıkamayabiliyorsun, marketler pahalı, her zaman her aradığın sebze meyveyi bulmak zor, bulsan da taze olmayabiliyor vs vs... 
Ama hayatın akışı, o dinginlik, o huzur, kimsenin kimseyi takmayışı... Kabul etmeliyim ki Allah'a binlerce şükrediyorum... 


Geçen gün arabayı marketin otoparkına park ettim, Duru'yu arabadan indirdim, markete elele girelim dedim. Takdir edersiniz ki kendisi epey yavaş yürüyor minnoş ayakları ile. Olsun dedim, çok şükür bekleyenimiz yok, zamanımız çok, yürüsün bebeğim, hadi hadi hadi demeden geçsin ömrümüz, telaşsız, sakin. Ne mutlu bize... 
Düşünüyorum İstanbul'da eski şartlarda yaşıyor olsaydık (çalışmayan bir anne olabilir miydim o da muamma) apartmandan iner inmez caddeden geçen arabalar, kaldırımdan giden motorlar, kavga gürültü nedeniyle çocuğu kucağımdan indiremezdim muhtemelen, bir yere gitsen saatlerce dön dolaş otopark ara, saatlerini yollarda harca, günü değerlendireme, eve yetişecem diye koştur koştur çocuğu al götür, yavrum daha tadını çıkaramadan...
Haftasonu yapılan planlar nedeni ile hadi hadi kahvaltıyı hemen yapalım çıkalım, çocuğun uykusu gelmeden toparlanalım, offf düşününce bile boğuluyorum. Sanırım çok alıştım dingin hayata. 

Yıl sonunda eski işyerimden arkadaşlarım bize geldiğinde ona da demiştim, dönüp geçmişe baktığımda o kadar boş işlerle/kişilerle uğraşmışım ki, şimdi dışardan bakınca daha iyi anlıyorum. Kurumsal hayatın gereksiz hırsları, büyük şehrin gereksiz koşturmacası, hep bi çekişme, yarış, daha hızlı eve varma isteği, daha çok para kazanma ihtiyacı, daha daha daha... Hep bi telaş... Hiç gerek yokmuş, huzur sukunette... Bu da böyle biline...

7 Mart 2016 Pazartesi

07 Mart 2015

Geçen sene tam da bugün kızım yaşadığımız topraklara, Grand Bahama Adasına ilk kez ayak bastı. Daha doğrusu ayak basamadı belki ama kucağımda basmış kadar oldu. O zamanlar henüz 18 günlüktü kendisi ve ilk uçak yolculuğunu gerçekleştirmişti... 
Ben ise ne yazık ki henüz doğum yapmamışımcasına veremediğim kilolarım, lohusalığın vermiş olduğu herşeye ağlama krizlerim, bebeğim kucağımda, 'ne yapacağım ben şimdi bu kıllicik bebe ile’ çaresizliklerimle vermiştim bu pozu. 


Annem yanımdaydı, ne güzel günlerdi… 

Bugün ise kayınvalidemleri bir ay aradan sonra memleketimize uğurladık, sağlıcakla gitsinler inşallah. Biz yine evde kuzumla başbaşa kaldık, evimiz sessizleşti. 


Allah ağzımızın tadını hiç bozmasın, sağlığımız yerinde olsun gelir gider, konuşur güleriz yine. Önemli olan Allah sevdiklerimizin yokluğunu aratmasın...

2 Mart 2016 Çarşamba

Film tavsiye


1.5 saatlik bir filmi 3 günde bitirmek nedir siz bilir misiniz a dostlar? Uyumayan çocuk anneleri bilir:) Neyse öyle böyle derken bir film izledim, tavsiye ederim. Twinsters diye bir film, Koreli ikiz kız kardeşlerin gerçek hikayesiymiş. İzlerseniz film hakkında yorumlarınızı beklerim...


Pabuççi

Dünkü yazımdan sonra giydirdim Duru'ya ayakkabılarını, çıkardım dışarı 'babanı karşılayalım' diye. Dışarıda olmayı seviyor, o da haklı, ne yapsın dört duvar arasında... Oyuncaklar, kitaplar bir yere kadar... 

Neyse ayakkabıları giyince bir titreme geldi tabi başta ama hem dedesi hem babaannesi alkış kıyamet 'ayyy ne güzel oldu benim kızım'lar falan derken çıktık dışarı. İlk başta yürürken ayaklarına bakıyordu devamlı, sonradan alıştı. Ayağındaki kedileri görmek için hızlı hızlı adım atıyordu:)


İlk pabuçları morhercare'den büyük teyzesi tarafından alınmış oldu. Kendisine sevgilerimizi gönderiyoruz:)

Havalar güzelleşti, yağmurlar dindi, soğuklar azaldı. Bundan sonra ben bu kızı evin içinde tutamam, aha bunu da buraya yazıyorum. Kayınvalidemler burada diye maçı idare ediyoruz ama onlar gidince tabana kuvvet, gez babam gez... Hakkımızda hayırlısı diyorum:)

1 Mart 2016 Salı

Mart!

Merhaba Mart, güzellikler getir!



Duru'daki gelişmeler-Mart 2016

Duru uzun zamandır günde iki kez uyuyor. Bir sabah 10:30 gibi bir de öğleden sonra 14:30 gibi... Ama gelin görün ki bugünlerde sabah uykusuna çok zor dalıyor ve çok kısa uyuyor, hatta bazen uyumadı denecek kadar az uyuyor (5dk kadar). Bu da beni çok hırpalıyor. Hem uyutmak için çok çaba sarfediyorum hem de uyumayınca motivasyonum düşüyor:( sabahki huysuzluğu da cabası...

Acaba tek uykuya mı geçecek diyorum ama bakalım zaman ne gösterecek. İki uyku aslında iyi oluyordu, hele ki iki kez 1.5 saat kadar uyursa süper, tüm işlerimi görebiliyordum rahatlıkla. Tek uyku olup da 3 saat uyuyacaksa buna da hazırım. Ama tek uyku olup da 1.5 saat olacaksa hayıııııırrrrr olamaaaaazzz....


Her geçen gün yeni yeni şeyler yapıyor, beni şaşırtıyor. Ne desek tekrar ediyor kendince. Çok çabuk öğreniyor. 

Bugünlerde 'kaç yaşındasın?' sorusuna eliyle 1 işareti yapmayı ve yemek yerken 'nefis mi olmuş?' dediğimizde parmaklarının uçlarını birleştirerek güzel işareti yapmayı öğrendi. 

'Tavşan ne yiyor?' diyorum -havuç diyor dudaklarını büzerek.

Uykusu gelince meme meme meme demeye başlıyor. 

Öpücük ver diyince ağzını yanağımıza dokunduruyor.

En sevdiği oyunlardan biri bir kutuya bir nesne koyup 'gittii' demek. O nesneyi kutudan tekrar tekrar çıkarıyor, koyuyor... Gitti, aa burdaymış diyerek oynuyoruz. 

'Gel çorap giydireyim' dediğimde ayağını uzatıyor. Bu arada kesinlikle ayakkabı giymiyor. Bugüne kadar hiç ayakkabı giymedi, ona garip geliyor, ağlıyor, çığlık çığlığa çekiştiriyor ayakkabıları. İşimiz var... 

Yemek istemediği yemekleri bir şekil şarkı türkü oyunla yediren ben, bugünlerde kesinlikle yediremez oldum. Dudaklarını bir kapıyor, açtırabilene aşk olsun... 

Bugünlerde tırnaklarını da kestirmez oldu, ikidir uyurken kesmek zorunda kalıyorum. Hay bin kunduz....

Bebekken daha mı kolaydı herşey?