31 Ocak 2014 Cuma

Bahama'da bir Türk'ün dramı...

Bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum heralde... Adaya geleli 6 ay oldu, daha önce de yazmıştım, barlarda türkçe şarkı çaldırma çabalarımı... Geçen haftasonu James Bond partisi -birazdan detayları vereceğim- sonrası gittiğimiz Neptunes Bardaki DJ'e (hiç görmediğim bir DJ olduğu için) usulca sokulup merhaba dedim:) şaka şaka Türkçe şarkı bilir misin diyince evet biliyorum çalayım dedi ama ben yine de inanmadım.. Allah beni napsın? Adam çaldı, vallahi çaldı... İnanamadım... Ben şarkıcı veya şarkı ismi de vermedim. Dedim gerekirse İsmail Türüt, Davut Güloğlu, Allah ne verdiyse dinlicem... Ben istedim bi göz Allah verdi iki göz misali, Murat Boz çaldı ya laa... Benim o an sahneye bi zıplayışım var, görmeliydiniz... Elimde telefon, bi yandan avazım çıktığı kadar bağırarak eşlik ediyorum, bi yandan videoya çekmeye çalışıyorum... (aşağıda çekmeye çalıştığım videoyu da görebilirsiniz. İzlemeyip sadece benim sesime de odaklanabilirsiniz:)) Gözümden yaş gelcekti nerdeyse... İnsanın memleketi gibisi yok anacım, bi süre sonra bünye istiyor kendinden bişiler...



James Bond parti dediğim de şöyle bir olay: her yıl bi kez yapılan bir parti. Konsept: takdir edersiniz ki James Bond:) Herkes filmlerindeki gibi giyiniyor, bir tarafta kumar oynanıyor, Bond'un içtiği içkiler servis ediliyor, her yerde afişleri asılmış, filmlerle ilgili soruları cevaplıyorsun vs... Ben şahsen James Bond hayranı olmadığım için emaaan dedim ne giycem alla sen, geçirdim bi elbise gittim.. İyiki de öyle olmuş, çok az insan hakkını vermişti partinin.. Ama parti sonunda en iyi giyinenlere, sorulara en çok doğru cevap verenlere ödül verildi... DJ ilk başta James Bond müzikleri çalıyordu, baktı kimse takmıyor, günümüz şarkılarını da çaldı ki millet iki dans etsin:) E tabi gönül isterdi ki günümüz şarkılarının arasına vay efendim bir Ajda Pekkan-Kuş Havalandı vay efendim Erdem Kınay-Helal Ettim sıkıştırsın, ama olmadı... Orda tabi hırsımızı alamayınca Neptunes'e gittik işte ve Murat Boz çaldı, allaaah... Sanki Murat Boz'u Neptunes'de görmüşümcesine sevindim:)) 

Aaa bu arada yılbaşı gecesi üniversiteli bir Türk kizla tanıştım... O da şöyle oldu: Sabri tam bardan içki alırken Fransız bir çocuk 'abi sen nerelisin?' demiş, 'Türküm doğruyum' diyince 'aa bak benim arkadaşım da Türk' diyerek kızı tanıştırmış. Kız koştu geldi yanıma. Minnoş bir üniversiteli.. GS Üniversitesinde felsefe okuyor, bu sene Kanada'da okuyormuş, yılbaşı gecesini geçirmek için tek başına Bahama'ya gelecek  kadar da cesur:) Bir Fransız bulmuş kendine, eğleniyor:) İki arada bir derede bana 'Memoli benim nişanlım' diyerek ufak çaplı hayat hikayesini de anlattı, rahatladı:) Uçuk kaçık bir gençti ama bahanesi vardı, gençti işte:) valla insan memleketlisini bulunca gözü başka bir şey görmüyor:) ne güzel etmiş, hoşgelmiş...

28 Ocak 2014 Salı

Hırs küpü

Oyunlar konusundaki hırsımı bilen bilir. Nedense (birkaç kez anneme hakkaten “neden ben böyleyim?” diye sormadım değil:)) oyunlarda yenilmeye tahammülüm yok, yenilirsem sinirleniyorum, zaman zaman küsüyorum… Yenersem de benden huzurlusu yok… Dışıma çok yansıtmıyorum ama içimde “ohh nası koyduk, kahretsin yine yendik, daha iyi rakipler bulmalıyım” havalarındayım…
Geçenlerde arkadaşlar bir pub’da geleneksel genel kültür oyunu oynanacağını belirttiğinde içten içe çok katılmak istesem de “ne kadar bilebilirim ki” diyerek hep bi adım geride durdum… Saat 20:00’de gittiğimizde yaklaşık 60 kişinin yerlerini aldığını gördük… Herkes takımlarını oluşturmuş, hafif bir rekabet ortamını hazırlamış… Biz de gittik tabii ki tanımadığımız bir grupla eşleştik… Grup grup yarışıyorsun. Her gruba sınav kâğıdı gibi bir şey dolaştırılıyor, arkadaşlarla tartışarak, konuşarak cevapları bulmaya çalışıyorsun. Ara ara kâğıtları toplayıp notlamaları yapan bir grup çalışan da var… Sorular “boşluk doldurma”, “doğru-yanlış” gibi olduğu için bölüm bölüm yapabiliyorsun. Bir anda “hadi biz bütün sayfayı bitirdik” demek yok. Tarih, Coğrafya, Ünlü Sözler, Filmler vs her başlık arasında kâğıtları toplayıp bakıyorlar duruma… Soruların bazıları kolay gibi görünse de çoğu kazıktı
 baştan diyeyim... Birkaç örnek vermem gerekirse: Polonya'nın bayrağındaki renkler nelerdir? Berlin Duvarı kaç yılında yıkılmıştır? Küçük insanlar kişileri, normal insanlar olayları, büyük insanlar fikirleri tartışır sözünü kim söylemiştir? gibi... Ben başlarda sessiz kaldığıma, hırs yapmadığıma şaşırdım. Aa dedim heralde yaşım geçtikçe (yaşlandım demiyorum, yaşım geçiyor diyorum dikkatinizi çekerim:)) yeneceğim bu hırs olayını… Afferim bana derken bir süre sonra bir kolumla masaya kapanıp diğer elimde telefon, soruları google ederken buldum kendimi… Baya baya kopya çekip cevap veriyorum… Millet de oley moley süpersin dedikçe ben gaza geldim, durmak bilmiyorum… Allah beni napsın… #kahrolsunbağzışeyler… İşin kötü yanı bu halde beni fotoğraflamışlar, Quizin internet sitesinden aldım bu fotoları... Bişi değil adımız çıkacak sonra:)


Neyse sonuç olarak birinci olamadık yine de… Ben soruları anlayıp google edene kadar millet aldı yürüdü.. Ama nedense üzülmedim, amaaan dedim bana Türkçe oyunlarla gelin, Tabu ile Craniumla gelin, hiç olmadı Americano ile gelin:)



Perşembe günü de bir arkadaşımızın voleybol maçı vardı… Şampiyonluk maçıymış. Nasıl takım oluşturdular vs bilmiyorum ama yerlilere karşı yabancılar gibi bişidi:) Maç başında Sabri’ye dediğim gibi koskoca spor salonunda top 2 kez bizzat benim kucağıma düştü… Bende böyle bir talihsizlik var, beni çekiyor, anlamıyorum, çocukluğumdan beri.. İlkokul bahçesinde de beni bulurdu çocukların topları… Tövbeler olsun. 

Neyse maç çok çekişmeliydi. Son sete kadar direndi bizimkiler (biz yabancıları tutuyorduk tabi kendimiz gibi:)), en sonunda yendiler… Bana ne oluyorsa, yine hırs yapıp Fatih Terim gibi söylene söylene izledim maçı, hop oturup hop kalktım… Sanki babamızın oğlu, bir destek, bir tezahürat…. Tribündeki diğer taraftarlar da coştu, Allah artık bir sevindiler bir sevindiler… Maç bitince ben her zamanki cool tavrımla yine havalardayım, “nası yendiler, işte bu!” diyordum içimden… Takım üyelerinin tek tek ellerini sıkıp “kongracıleyşıns” demekten kendimi alamadım:)


20 Ocak 2014 Pazartesi

Ne yer ne izleriz...

Adaya geldiğimden beri herkes her şeyi merak ediyor haliyle… Adadaki sebze meyveler, hayvanlar, coğrafi konum, nüfus dışında bizlerden de bir şeyler öğrenmek istiyorlar... Ne yer ne içeriz, nereleri gezeriz, ne izleriz, ne dinleriz, kimlerle takılırız… Bunlardan bir tanesi de çoğunlukla cnbc-e dizileri izleyen arkadaşlarımın “ayy hangi dizileri izliosun?” sorusu geldiğimden beri kafalarda soru işareti… Bir de devamlı mutfak programları izleyebilecekmişim gibi davranan birkaç mutfakta becerikli arkadaşıma gelsin bu yazım...

Valla ne yalan söyleyeyim baya bir program-dizi izliyorum ama sizin zannettiğiniz gibi CIA, Breaking Bad veya böle en ünlü şeflerden Jamie Oliver’ı izlemiyorum psikopat gibi… Hatta normal insan gibi bile izlemiyorumJ Evet arkadaşlar açıklıyorum: “Ben gün içinde hiç TV açmıyorum. Kitap okuyorum, klasik müzik dinliyorum” ahahha.. Öyle entel takıldığımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Evet TV açmadığım doğru ama neden? Gayet sabah uyanır uyanmaz ilk işim internetten tüm Türk kanallarını takip etmek olduğu için TV açma ihtiyacı duymuyorum… Sabah erken kalkarsam (09:30) Esra Erol’a kadar izliyorum… O derece… O Ses Türkiye, Çalıkuşu, Aramızda Kalsın, Yalan Dünya, Beyaz Show, 3 Adam, Kayıp… Derken kaybolup gidiyorum işte… Sabri her zamanki gibi Arka Sokaklar izliyor:) Ben de şimdilerde bazılarının ısrarlarına dayanamayıp medcezire başlamak üzereyim, direniyorum... Sizlerden tek farkım saat farkı nedeniyle 13:00 itibariyle ekran başına geçiyor olmam…

Angry Baykuş
Geçen ay çok hareketli geçti. Dizi izlerken bir yandan Sabri’nin doğum günü partisi için bir şeyler yaparken bir yandan da arkadaşların yılbaşı hediyelerini tamamlamaya çalışıyorum. Baykuş-sever arkadaşlarımıza baykuş yaptık… Onları baya ciddiye almışız ki, Sabri iş yerinde autocad ile kumaşların boyutlarını çizmiş, etmiş, o ölçülere göre kumaşları kesip diktik, çok tatlı oldular bence…



Bizlerden yaşça büyük olanlara da Fatma Ananın Elini diktik kırmızı keçeden, üzerine de mavi küçük boncuklardan büyük nazar boncuğu işledik… Yine “geleneklerimizi tanıtalım” projem kapsamında elin ve nazar boncuğunun ne anlama geldiğini açıklayarak takdim ettik kendilerine. Pek sevdiler… Hatta biraz boğmuşum sanırım ki, ikisi de birbirlerinden habersiz olarak “devamlı bize geleneklerinizden, adetlerinizden bir hediye getiriyorsun, çok anlamlı” dediler… 
#adetlerimizi en iyi biz biliriz 
#adetlerimizi sizlerden öğrenecek değiliz…

14 Ocak 2014 Salı

Hep geriden geliyoruz....

Yılbaşını da New York'ta geçirsek mi diye düşündük ama hem baya yorgunluk olacaktı hem de Sabri’nin bir kaç gün daha izin alması gerekecekti diye adamıza döndük… Salı günü Sabri işe gitti zaten, ben de biraz mutfak alışverişi yaptım. Saat 17:00 sularında evde yemek için hazırlıklarımızı yaparken saat farkından dolayı Türkiye’de partileyen arkadaşlarımızın fotolarına baktık… Herkes mutluydu, umutluydu 2014’ten… Biz de bekleyelim ve görelim bakalım dedik… Birkaç arkadaşa sorduk nasıl güzel mi 2014? Girmeye değer mi? Neler değişti? diye ama pek bi farklı cevaplar alamadık:)

Akşam kendi kendimize güzel bir rakı balık sofrası kurduk… Gece de yine her zamanki gibi önce RumRunners sonra Neptunes’e gittik. Klasik bir cumartesi kıvamındaydı yani:) Ama o gün tabii ki meydan çok kalabalıktı (meydan dediğim yer RumRunners adlı pub’ın olduğu yer zaten). Güzel bir müzik grubu çalıyor, millet danslar ediyor, kalabalıktan geçilmiyor, millet şıkır şıkır giyinmiş falan. Saat 00:00 olduğunda da yaklaşık 5 dakika süren havai fişek gösterisi yapıldı. Adadakileri zannedersin ki LOST adasındalar, herhalde sadece yılbaşında görme şansları oluyor bu havai fişek olayını, ne abarttılar ne abarttılar… Yazık kııız… Bütün yıl 'aaa yılbaşında meydanda oluruz havai fişek oluyor' diye geziyorlar:) Sonra da 'ay ne güzeldi dimi, bu sene baya renkliydi, baya uzun sürdü' falan diye konuşuyorlar:) Biz de bu sene fişekten nasibimizi aldık yani, hadi yine iyiyiz…
Yılbaşının ertesi günü de festival gibi bir şey varmış. Junkanoo Festivali, ona gittik. Artık nasıl gruplanıyorlarsa, nasıl oluyorsa (ben çok da merak etmedim ama siz merak ederseniz buradan detaylarını okuyabilirsiniz:)) grup grup insanlar çok değişik ve abartılı renkli kostümler giyerek onlar için kapatılmış sokaklarda yürüyorlar ve bir jüri grupları puanlıyor. Birinci de para ödülü alıyormuş… Tabii ki yeme içme çadırları kurulmuş, çoluk çocuk herkes sokaklardaydı... Müzikli, renkli, eğlenceli bir etkinlikti…


Bu arada dipnot.. Burada minnacık bebeler gece saat kaç olursa olsun analarıyla beraber sokaklarda cin gibi dolanıyorlar. Yani ben diyim 1 yaş siz diyin 2…. Hani kucakta, sandalyeleri birleştirerek uyumak falan da yok. Gayet haldır haldır koşturuyorlar. Bizde olsa ‘ay banyo saati geçti, ay dışarda mama yiyemez, uyuması lazım, yerini yadırgadı’ diye diye kapatırız çocukları eve… Bunlar alıştırmışlar heralde bebeleri, sıkıntı yok… :)





13 Ocak 2014 Pazartesi

New York'a ev oturmasına gittik...

Aralık ayında Sabri’nin iş yeri 9 gün christmas tatili verince biz de bu fırsatı New York’taki arkadaşlarımızı ziyaret ederek değerlendirelim dedik ve hoop aldık biletlerimizi atladık gittik. Ya New York çook soğuktu ya da bizim tenimiz artık çok hassaslaştı, ehe ehe:) Oradaki arkadaşımız 8,5 aylık hamile olduğu için çok fazla evden çıkamıyordu ama biz de onun kadar çıkamadık desek yeridir:) Yok dışarısı soğuk, christmas diye her yer çok kalabalık, yok dükkanlar kapalıdır yok hava karardı yok bilmem ne derken ev kuşu olduk. Amaç zaten onlarla birlikte olmaktı.. 


Onu diyorum artık turist gibi değiliz orda. Haldır haldır dükkan gezelim, alışveriş yapalım olayında değiliz… Hatta benim montum olmadığı için internetten bir tane almıştım orda giyerim diye, o da büyük gelince geri verip arkadaşımınkilerden giydim.. Aldığımızı da verdim yani:) Yılbaşında giymek için elbise bakarım belki demiştim o da kısmet olmadı:) Sabri haftada bir top tepcek diye krampon aldı kendine ucuzundan:) Ben de çok spor yapacakmışım gibi tayt falan aldım, dolapta güzel güzel duruyorlar maşallah, renk kattılar, halen etiketleri üzerinde:) 1 gün çok hasta oldum zaten tüm gün ilaç içip uyudum, dinlendim, iyi geldi…
Evinde kaldığımız arkadaşımızın kendileri gibi çook tatlı bir oğluşları var, onunla vakit geçirdik bol bol. Christmasda oradaki arkadaşları evlerine topladılar sağolsunlar hepsini bir arada gördük, muhabbet ettik, güldük, eğlendik… Bir ara Çağla doğuracak diye korktuk ama devamı gelmedi Allahtan:)

Bizi bol bol Türk yemekleri yiyebileceğimiz yerlere götürdüler valla çok iyi geldi. Burda kebap mı gördük anacım. Bırak görmeyi millete de kebap diye saçma sapan şeyler yedirdik:) Türkiye’deki iş yerimden 2 arkadaşım geldi, onları gördük, çok iyi geldi… Muhabbet, dedikodu tabii ki:) 
En heyecan verici kısmı ise son gün Türk marketine gidip adaya getirmek için peynir, zeytin, sucuk almamızdı. Gümrükten geçerken bavuldan alacaklar diye aklım çıktı:) Eve geldiğimizde nasıl mutluydum size anlatamam… Şimdi afiyetle yiyoruz, bitecek diye korkuyoruz:)

7 Ocak 2014 Salı

Parti dediğin böyle olur...

Baya yazmaya çalışıyorum ama olmuyor. Espriyle karışık "ehe ehe bende tükenmişlik sendromu oldu Hürrem gibi” derken gerçekten tükendim sanırım… Anlatacak o kadar konu varken neden bu yetenek tıkanması şimdi:) neyse şuan böyle bi ilham gelir gibi oldu, tekrar başlıyorum yazmaya….

En son Şükran Günü yemeğinden bahsetmişim.. Epey zaman oldu, haklısınız… Bu sefer üşengeçlik, yorgunluk vs değil, güzel güzel malzemelerle döndüm aranıza… 8 günlük Amerika tatilimiz, yılbaşı kutlamamız, Sabri’nin doğum günü partisi… Hepsini anlatacağım tek tek…

Önce Sabri’nin doğum gününden başlayalım… Sürprizlerden hoşlanan biri olarak Sabri’ye de her yıl doğum gününde değişik kutlamalar yapmaya çalıştım… İlk çıkmaya başladığımız gün Sabri’nin doğum gününden 3 gün sonraydı, o zaman bile yemek ısmarlamıştım (yemek ısmarlamak da ne var demeyin, ilk yemeğimizdi ve daha 1 haftadır tanıyordum kendisini:))… sonraki yıllarda bir bara tüm arkadaşlarını toplayarak, ailesiyle işbirliği yaparak onların İstanbul’a gelmesini sağlayarak, annemlerde veya bekar evinde tüm sevdiklerimizi toplayarak sürpriz doğum günü partileri düzenlemiştik. İlk kez yurt dışında ve başbaşa olduğumuz için burukluk olmasın, yine değişik birşeyler yapayım dedim. Allaha şükür burda da sevdiklerimiz var, çevremiz geniş söylemesi ayıp:) Malum Bahama’da her an hava güzel, en iyisi bizim sitenin havuz başında yine arkadaşlarımızı çağırarak güzelce kutlayabilriz, hem bu vesileyle Turkish food tattırmış oluruz millete dedim. Lanet olsun içimdeki 'geleneklerimizi tanıtalım’ sevdasına… Yaklaşık 1,5 ay önceden hazırlıklara başladım. Burada istediğim herşeyi kolaylıkla yapabilme imkanım olmayacağını göz önüne alarak uzunca bir süreye yaymam gerektiğine inanmıştım. İyi ki de öyle yapmışım, ancak toparlanabildim… 

İlk önce internet araştırmalarım başladı, parti malzemeleri ve menü oluşturma kısmı için bol bol araştırdım, sordum soruşturdum. pinterest’e üye olup düğün ve doğum günü konseptelerine baktım vs vs… daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bendeki müzik listesiyle buradaki arkadaşları sittin sene eğlendiremeyeceğimi bildiğim ve Türk insanı algısını zedelememek için hemen İstanbul’daki yabancı müzikte ustalaşmış arkadaşlarımdan yardım istedim. Onların gönderdiği, benim numberone ve powerfm listelerinde ilk 20 - ilk 40 şarkıları dinleyerek indirmelerim sonucunda 110 şarkılık bir playlist oluşturdum. Bu zevkli kısmıydı… 
Aklıma gelen / nette gördüğüm parti malzemeleri detaylarını cep telefonuma kaydedip nasıl yapabileceğimle ilgili araştırmalar yapıyordum. Neler lazım, kaç para eder vs hesaplayarak Sabri’den arabayı mutfak alışverişi bahanesiyle kaçırıp kendimi party dükkanları, kumaşçılar, züccaciyelerde buldum:) Alt komşumun deposuna sızarak ne var ne yok karıştırdım ve kafamda partiyi hayal etmeye çalıştım. Komşunun alet çantası, dikiş makinesi, kabloları vs hepsinin kullanımı için izin aldım ve çalışmalara başladım. Önce Turkiye’deki partilerin vazgeçilmezi olan ama burda henüz bilinmeyen ‘hatıra çerçevesini’ yaptım. Sonra kürdan süslemeleri, katılımcılara yaka iğneleri, kartondan konuşma çubukları, bıyık, dudak vs derken malzemeler tamamlandı. Yılbaşı ışıklarıyla havuz başındaki barı ışıklandırdık (bu konuda arkadaşım yardım etti tabii ki el insaf), bar sandalyelerini zımparalayıp boyadım, her yeri bir gün önceden sildim süpürdüm detrejanlarla yıkadım, bar kenarındaki tuvaletleri falan da temizledim (ııyyykk) derken ortam da hazır oldu. Konukları da 15 gün önceden sms / mail yoluyla davet ettim (çoğunun iletişim bilgisini Sabri’nin telefonundan çaldım). Bütün bunları Sabri’ye çaktırmadan yapıyordum. Mesai saatleri içinde (Sabri işe gider gitmez) başlıyordum çalışmaya. Tüm hazırlıkları komşunun deposunda saklıyordum. 

Menü kısmında çok heyecanlıydım çünkü hem yetiştirememe korkusu, hem ya kıvamları tutturamazsam korkusu hem Sabri’ye çaktırma korkusu derken 24 saat boyunca yemek yaparak rekor kırdım. Yaptığım yemekleri de alt komşunun buzdolabında sakladım:) Partiyi cumartesi öğleden sonra planladığım için önce cuma akşamından 'yağmur yağmasın' diye duaya başladım sonra ‘Allah'ım inşallah Sabri bu haftasonu çalışır' duasını ettim ve Allah’ın sevgili kuluymuşum ki ikisi de gerçekleşti. İş yerindeki arkadaşlar da sağolsun yardımcı oldular azcık oyaladılar Sabri’yi ve saat 15:30’da paşam geldi:) O sırada yaklaşık 7-8 davetli gelmişti bile, ben de açık büfeyi hazırlamaya çalışıyordum. Neyse güzel bir sürpriz oldu ve yaklaşık 20 kişi ağırladık. Müzik, uçan balonlar, çerçeve, konuşma çubukları, yılbaşı ışıkları çok güzel hava kattı partiye ve herkes tarafından çok beğenildi. Burda insanların parti anlayışı içki ve bir grup insandan ibaretken bu partide malzemeler ve ortamdan da haberdar oldular. Böyle böyle çıtayı yükseltelim diyorum işte:P Bir arkadaş da 'bir sonrakini heyecanla bekliyoruz' diyor. Bu mu yani senin burdan çıkardığın ders?? Hay Allahım hiç demiyor ki 'ben de yapayım da davet edeyim'… Hep bizden bekliyor… 

Yemeklerden de en sevilenler mercimekli börek, havuçlu meze ve kısır oldu (ki kısır baya bi sulu olmuştu, çaktırmayın:))… Onun dışında patlıcan - kabak kızartması, peynirli börek, çörek yapmıştım. Peynir tabağı, salam tabağı, cipsler, karides tabağı da vardı onlar da löp lüp yendi ve bitti:) Kısırı abartıp 1 kilodan yaptığım için 3 gündür evde kısır yiyoruz ne yazık ki:( Orda bi sıkıntı olmuş onu bi dahakine toparlıcaz artık:) Gece saat 22:30’da sona erdiğinde ayaklarıma kara sular baya baya inmişti:) Eve gelip tabakları yıkayıp yine bara gitmekten de eksik kalmadık ama:) Tekrardan iyi ki doğdu kocam, iyi ki benim oldu...