12 Aralık 2015 Cumartesi

Bu yazı dolaylı yoldan Duru içerir

Bugünlerde aklım hep birşeylerle meşgul, nedenini bilmiyorum, kafamda uçuşan tilkiler... Zaten her gün Duru ile ne yapsak, nasıl vakit geçirsek diye kafa yoruyorum, o ayrı.. evlendiğim günden beri başımın belası 'bu akşam ne yicez?' davası hala devam, hatta bütün gün evde olduğum için daha da yoğun, bir de 'Duru'ya ne pişirsem' olayı var tabi, o daha da endişelendirici. Duru'nun gelişimini kayıt altında tutmak için bir defterim var, aklım hep onda, elime kalemi alıp yazmaya oturamıyorum. Duru'nun doğum günü partisi için detayları şimdiden düşünmeye başladım ki ilk Amerika seyehatimizde ihtiyaçları almam gerekecek. Önümüzdeki günlerde bir kaç misafirimiz gelecek, onlarla neler yaparız, nerelere gideriz, ne yer ne içeriz... Türkiye'den gelecek olan arkadaşlarımıza, ailemize sipariş etmem gereken bir şey var mı?  Duru'nun bir kaç resmini bastırayim da, albümüne koyarım.

Bir yandan evde yapılmayı bekleyen bir sürü iş var, ütüler, çamaşırlar... Salonda bir duvarda su sızması var, tadilatçılar gelecekti, her gün 'acaba bugün mü gelecekler' kaygısı. Her gün 'bugün temizlik yapsam iyi olur' düşüncesi altında ezilme... Kendi internet siteme bir kaç data girmek istiyorum, Duru ile gün içinde ne mümkün? Duru ile ilgili endişelerimden bahsetmiyorum bile. Hangi oyuncaklar gelişimi için daha iyi, çok fazla oyuncak olmasın etrafta, doyumsuz olmasın, ne tür kitaplar okumalıyım, bu aylarda ne yemeli, bu havalarda ne giymeli, tv izlesin mi, kaç saat uyursa büyür, arkadaşları olsun, paylaşmayı öğrensin, bunlar için neler yapabilirim... Ve daha niceleri.

Bir yandan aklımın büyük bir kısmı hasta yatağındaki anneannemde, her sabah kalktığımda 'inşallah o da sağlıkla uyanmıştır bu sabah' diye düşünmeden edemiyorum. Allahtan kitap okuyorum, o iş yarım kalmıyor. Az az ama en azından hiç değil!

'Sabri geçen gün sana bir arkadaşımdan bahsetmiştim ya... Dün müydü o ya?'
Sağ gözümdeki kabuklanma nerden çıktı yine?
Bu sabah dişlerimi fırçalamış mıydım ki?
Yarın unutmayayım da ojelerimi çıkarayım...
Bugün günlerden ne Allah aşkına?
...

3 Kasım 2015 Salı

256. Gün



Buraya hep özel günlerde (40 gün, 3 ay, 100 gün gibi) yazacağım demiştim ama bugün canım yazmak istedi, aslında 'Duru 200 günlük' başlığı ile hazırlanmıştım ama o sıralar ülkemiz terör olayları ile çalkalanıyordu, kalbim elvermedi...  içime attım, yuttum dile getireceklerimi.. Bugün de Duru'nun 256. Günü... Memleketimiz Aydın'ın telefon kodu diye bağlayabilirim bence :) saçma biliyorum ama olsun. Bağladım bir şekilde, idare edin... (Bu arada Duru bugün tam sekiz buçuk aylık- onu da bahane edebilirdim)

Duru ile zaman eskisinden de hızlı geçiyor. Artık karşılıklı paylaşımlarımızın olduğu, karşımda beni anlayarak davranan, kendine göre cevap veren büyümüş bir bebek var:) Hal böyle olunca işler bir yandan kolaylaşırken (beni anlaması, pıtır pıtır yürüyerek bana bağlı olmaması vs) bir yandan da zorlaşıyor (gitmemesi gereken yerlere gitmesi, yapma desem de kafaya koyduğu şeyi illa yapmaya çalışması vs). 

Duru ve arkadaşları
Haftada 1-2 gün adadaki anneler ve bebelerinin olduğu bir grup olarak toplanıyoruz. Bebeklerinin yaşları 6 ay ile 2.5 yaş arasında değişen bir grup anne ile sohbet etmek, çocukları kaynaştırmak hem bana hem Duru'ya iyi geliyor. Şimdilerde sular soğudu, o yüzden pek deniz-havuz olayına girmiyoruz ama bahçede yada plajda örtülerimizi serip muhabbet edebiliyoruz. Hava hala güzel, hatta tam kıvamında diyebilirim... 

Duru'yu takip edenler bilir (instagram: birannekuzusu) Duru artık özerk takılıyor :) içişlerinde bağımsız dışişlerinde bağımlı:)) koşarcasına emekleme, merdivenleri hızla tırmanma, kendini yukarı doğru çekerek ayağa kalkma, sehpaya, koltuga, yataga tutunarak yengeç gibi yürüme seviyesine geldi. Bağımsız bir şekilde yürümesine daha çok var bence çünkü yere tam basamıyor. Yani dengesi yok henüz... Zamanı var herşeyin... 

Birkaç gün önce merdiven başına ve sonuna, bir de mutfağa gelen yola kapı taktı Sabri. Şimdilerde onun isyanı var Duru'da:) 'iki gün öncesine kadar her yerlere girip çıkıyordum, şimdi birden ne oldu?' diye düşünüyordur eminim. Geç kalmışız bence bunları takmak için ama ada hayatı işte he deyince herşey olmuyor. Alışır zamanla ona da... 

Çok atak, cesur, kolay alışan bir bebek değil Duru. Mesela yeni bir oyuncak zürafa aldı bir arkadaşımız, çok korkuyor ondan. Zannetmeyin ki kocaman bir şey, minik, pembe bir zürafa. Çok da sevimli, müziği bile var.. Yadırgıyor yavrucak:) Zamanla alışıyor ama işte onu alıştıracaz diye bin türlü şaklabanlık yapmamız gerekiyor. New York'a gideceğiz diye bir arkadaşımız polar tulum getirmiş sağolsun, bizimki çığlık kıyamet kopardı, korktu resmen tulumdan:) uzun bacaklı, uzun kollu, kapşonlu falan görünce şaşırdı herhalde. Burda o hep kısa ve ince şeylere alışık olduğu için... Odasında biraz büyük bir tavşan var (büyük dediğim Duru'nun yarısı kadar bile değil) onu uyku nesnesi yapayım diye yanına koydum geçenlerde. Ne bağlanması, bakıp bakıp ağladı, yatağın içinde kaçacak yer aradı kuzum :( hemen kaldırdım, alıştırmaya yeltenmedim bile :) Hal böyle olunca hep bi tedirgin yaklaşıyorum yeni bir insan, yeni bir oyuncak, hayvan görünce 'inşallah korkmaz' diye... Zamanla inşallah bu korkularını yener, biz de rahat ederiz...

Yine bir başka özel günde gelişmeleri yazarım. Okuyan herkesi selamlar, operim :)

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Türkiye'den 'Duru' bir rüzgar geçti...

Hastalıkla, sağlıkla, kahkahalarla, bol bol kucakta, oyun halısında yerlerde, salıncakta göklerde, çimlerde yayılarak, öpülerek, sevilerek, koklanarak, yeni dişlerini karşılayarak, sürünmesine şahit olarak, çok çok değişik sesler çıkararak, ek gıdaya başlayarak, ailemizle tanışarak geçirdik bu ziyareti. Herkes memnun, ayrılık zor, Allah tekrarını göstersin inşallah diyerek, günlük fotoğrafımızı paylaşıyorum. Bir 'Maşallah'ınızı alırız :) 

28 Mayıs 2015 Perşembe

Koca bir 100 gün :)



Bugün 100 günü geride bıraktı Duru... Zaman çok çabuk geçiyor, onu da Duru'nun gelişimine baktıkça anlıyorum. Ne ara yüzüstü yatarken kafasını kaldırıp etrafını seyre daldı, ne ara yatakta kendi kendine dönmeye başladı, ne ara poposunu kaydıra kaydıra salıncağından inmeyi başardı... Sanki o günler hiç gelmeyecekmiş gibiydi... Yatağına veya sandalyesine koyduğum gibi bulacaktım sanki uzuuun bir süre. Yanılmışım... Zaman geçiyor ve bebeğim büyüyor. İlk adımlarını, ilk sözcüklerini de anlatacağım günleri görelim inşallah...
Bu süre zarfında az uyudum ama gözaltı morluklarıma aldırış etmedim, yoruldum ama hiç üşenmedim, gaz yapar diye en sevdiğim yemeklerden vazgeçtim çünkü bebeğime acı çektirmekten korktum, ona bakmam için enerjik olmam gerek diye düşündüm ve canım istese de istemese de doğru beslendim...
'Hayatta yapamam kimse kusura bakmasın' dediği şeyleri bile yapıyor insan demek ki, onu gördüm... İnsan canı için, kanı için, kendinden olan için elinden geleni ardına koymuyor demek ki... Çok şükür Allah'a bize bugünleri nasip etti, kızımızı bize verdi... Yaşadıklarımız, gördüklerimiz, huzurumuz, sevgimiz, varlığımız, birlikteliğimiz, yediğimiz, içtiğimiz herşey için sonsuz şükürler olsun... Nice 100 günlere, haftalara, aylara bebeğim... Hep birlikte...

17 Mayıs 2015 Pazar

geride kalan ilk üç ay...

İlk üç ayı bitirmenin vermiş olduğu rahatlıkla tekrar karşınızdayız. İlk 40 günün ne kadar zorlu geçtiğinden bahsetmiştim hatırlarsanız. Ondan sonraki 50 günde, 'ohh çok rahat geçti, yan geldim yattım' diyeceğimi zannediyorsanız yanılıyorsunuz:) problemler boyut değiştirerek karşımızdaydı bu sefer... Bu dönemde de gözyaşlarım beni yalnız bırakmadılar sağolsunlar.. 

Öncelikle Duru 65 günlükken annem Türkiye'ye dönünce bir posta yalnızlıktan ağladım, bebeğim bağırsak sancılarıyla ağladı, ben de onunla ağladım, bebeğim 3-5 günün ardından kaka yapınca bu sefer de sevinçten ağladım... Bu ara baya bi ağladım yani anlayacağınız. Sanırım halen hormonların etkisindeyim. Neyse ki, şimdi hepimiz alıştık birbirimize. Bu arada  yavruma ızdırap çektiren (dolayısıyla bize de) sancılar ne ola ki dedim, araştırdım.. Özellikle 8. haftalarda başlayan infantil kolik denilen şey çıktı karşıma. Bağırsak kasılması.. Nedensiz çığlık çığlığa ağlamalar ve anne-babayı nasıl çaresiz bırakırım düşüncesi:) başarılı da oldu. Acaba bir yeri mi acıyor? Uykusu mu var? Dişi mi çıkacak? Bezi mi sıktı? diyerek çaresiz kaldık... Üç ay sonunda biter dediler; hakikaten bugünlerde epey azaldı... Bir dert bitiyor ama yerine yenisini mutlaka bırakıyor. Şimdilerde yeni problemimiz (bu Duru'nun değil bizim problemimiz aslında) 'uykuya dalma'. "Senin çocuğun nasıl uykuya dalıyor?" diye kime sorsam aldığım cevap hep aynı "memede". Benim ki dalmıyor... Kucakta gezdir Allah gezdir. İşte o zaman hamile kalmadan önce neden şu ağırlıkları indirip kaldırmadım diye söyleniyorum kendi kendime. Kollar ağrıyor, bel kopuyor. Bu dönemde gece uykularında bizim yatağımızdan kendi yatağına transfer etmeyi başardık, uykuya dalma işini de başaracağız inşallah...

Annem gittikten sonra elim kolum ayağim kopmus gibi olmadım değil. Kızı uyuttuktan sonra aklıma binbir türlü aktivite geliyor, bu kısıtlı zamanda hangi birini yapsam diye planlar yapıyorum. Aktivite dediğim de ütü, çamaşır, bulaşık falan hee yanlış olmasın:) bi de arada unutmazsam yemek yemem lazım tabi... Dişimi fırçalamadığım günler oldu, hala da oluyor ama annemin gittiği gün iyi planlama yapamadığım için tuvalete bile gidemediğimi söylesem bi tarafınızla gülersiniz herhalde bana:)) ben sonradan güldüm de... 

E tabi hep böyle karamsar, olumsuz geçmiyor günler. Gülüşlerini aklıma kazıyorum bebeğimin, bol bol fotoğrafını çekiyorum, kokusunu hergün içime hapsediyorum, oyunlar oynuyoruz, ayaklarımızı havuza ve kuma sokuyoruz, kitap okuyorum, hikayeler anlatıyorum... Onun gülen gözlerini görünce dünyalar benim oluyor...

Onu bunu bırakın da, tek başına bebek büyütmek zorlu bir işmiş, onu gördüm. 45 saniyede nasıl yemek yenir onu öğrendim, yemeğimi sıcak sıcak yiyebiliyorsam, Sabri ile aynı anda oturabiliyorsak sofraya şükrettim... Akşam olsun da Sabri gelsin diye gözüm hep saatteydi, haftasonları dünyalar benim oluyordu.. Çalıştığım dönemlerde bile bu kadar iple çekmemiştim haftasonlarını.. Sabri'nin olması, onun desteği, yardımı benim için çok önemli.. Sağolsun o da çok ilgileniyor, bi yandan büyütürken bi yandan da büyüyoruz işte... Allah sağlık verdikçe, doğan büyüyor gerçekten, zaman hızla akıyor...

29 Mart 2015 Pazar

Kırkımız nasıl çıktı?

Doğumdan sonra ilk 40 gün (6 hafta) çok önemli dediler. Haklıydılar ama bu 40 gün nasıl geçti bir de benden dinleyin. 

İlk iki gün hastanede yaşadığımız rahatlık eve gelince bir miktar azalıyor tabi. Orda herşeyi yapan doktorlar, hemşireler, senin yattığın yerden kalkmana bile müsade etmiyor. Yediğin önünde yemediğin arkanda… Eve çıktığın andan itibaren biraz daha yoğun, yorgun günler seni bekliyor. Öncelikle 2 gün önce karnında olan bebeğinin şimdi kucağında olması düşüncesi insanı hayrete düşürüyor. 'Sanki hiç çıkmayacakmış gibi düşünüyormuşum demek ki' diyorum. Bebeğime uzun uzun bakıp, tek tek tüm hatlarını incelemeye başlayınca, Allah’ın bu mucizesine inanmamak elde değil. ‘Ey güzel Allah’ım sana şükürler olsun’ demekten kendimi alamıyorum.
Emziren her kadında olduğu gibi bende de ‘Acaba sütüm geliyor mu? Geliyorsa yetiyor mu? Sütüm verimli mi?' sorularına cevap aramakla geçiyor ömrümüz, hala da öyle… Süt yapan yiyecekleri yemek kadar gaz yapmayan yiyecekleri seçmek de oldukça zor bir iş. Zira bu süreçte biz de gaz sancılarıyla uğraşmadık değil. Ihlamur-rezene çayı içirdik, çörek otu suyu içirdik, ayaklarının altına ve göbeğine çörek otu yağı sürdük, gaz ilacı zaten içiriyorduk (doktorumuz pek işe yaradığına inanmadığı halde). Yine de ilk hafta o ağladı, ben ağladım. İnsanın elinden bir şey gelmemesi ve ona teselli olamaması ne kadar acı bir duyguymuş, onu anladım. Sık sık emmeleri, emerken uyumaları, göğsümde uyutmalarım, kendim huzursuz uyusam da bundan hiç şikayetçi olmayışıma ben bile şaşırıyorum. 
Geceler gündüzler birbirine karıştı ama kızımız bugünlerde öyle güzel gülüyor ki, tüm yorgunlukları, uykusuz geceleri unutturuyor insana...
Kız kakasını yapınca sevinir olduk, işimiz gücümüz 'bugün kaka yaptı mı?’, 'Kaç kez yaptı?’... Bunların cevapları sütün yeterli olup olmaması adına önemli. 
Göbek düşene kadar pek alt değiştirmedim ama hep değiştirene (annem ve eşim) destek oldum. Şimdilerde kimseye ihtiyaç duymadan değiştirebiliyorum tabii ki. İlk banyosunu da göbek düştükten sonra yaptırdık. 
Hep endişelerimiz oldu, her hapşurduğunda 'üşüdü mü yoksa? düşüncesi kafamızda belirmedi değil. Bir de soğuk memlekette olsak ne yapacaktık bilemiyorum. 
Zaman bulamasam da sütümü sağmaya çalıştım ki dışarı çıktığımızda yedeğimiz olsun veya annem dolaptaki sütü versin de ben sabahları birkaç saat fazla uyuyayım… Ama bu süt sağma işi de gıcık bir şey.  Kız zaten saatlerce emiyor, biraz bekleyeyim de sütler dolsun, sonra yine sağayım, hoop kız yeniden emecek derken bir ara ben başka hiç bir şey yapamaz oldum. Aslında tavsiye edilen; emzirme sonrası  hemen sağıp göğüslerdeki süt kanallarını tamamen boşaltmak ama başlarda açıkcası onu pek uygulayamıyordum. Şimdilerde daha iyiyim sanki bu konuda...
Fazla kilolarım nedeni ile ne eski kıyafetlerime girebiliyorum ne de yenilerine. En bunalım dönemimdeyim yani. Bir yandan kilo vermek için az yiyeyim diyorum, bir yandan ‘sen emziriyorsun, yemen lazım’ söylemlerine maruz kalıyorum. 
Bu zorlu süreçte herkes kendi deneyimini aktarmak istiyordu ama bilmiyorlardı ki her çocuk kendine özel ve ne kadar planlı yaşamaya çalışsan da o plana uyamadığın bir çok zaman oluyor. ‘Biberona alıştırma memeyi unutur’, ‘emziğe alıştırma ilerde bıraktırması zor olur’, 'geceleri mutlaka kendi yatağında ve yan yatır', 'taşa basma sütün üşür', 'bu araba koltuğu bu bebeğe büyük mü geliyor ne? Çocuk içinde yamuluyor'... Emzirirken bebeğimi tutuş şeklime bile karıştılar da bir bildikleri vardır dedim, ses etmedim...
Hep bir çıkmazlardayım yani anlayacağınız. İlk 6 hafta bitti, şimdi sıradaki söylem ‘3 ay bitince sen de rahatlayacaksın, bebek de’… Sabırsızlıkla bekliyorum…. Şimdi bu yazıyı okuyanlar olarak hemen bir ‘maşallah' diyelim, nazar değmesin bebeğimize:)

29 Ocak 2015 Perşembe

Neler oluyor bize?

Bir baktım 4 aydır yazmıyorum. Ama bana da hak verin, hayat daha bebeğimiz doğmadan çok hareketlendi, bi de bebek doğsa kimbilir neler olacak:)
Evet hala doğurmadım, öncelikle bunu bilin:) 37 hafta 5 gün oldu bugün, halen beklemedeyiz kurbanlık koyun gibi, başımıza neler geleceğini bilmeden...
Bu 4 aylık süreçte neler yaşadım çok hızlı bir şekilde özetleyeyim:
Türkiye ziyareti sonrası 4-5 gün NewYork'taydık, arkadaşlarımızın bize sürpriz Baby Shower partisi ile neşelendik, coştuk...

Kasım ayında Türkiye'den 2 posta misafirimiz vardı. Bahama'nın tadı en güzel o zamanlarda çıkıyor benim için. Ev kalabalık olunca, muhabbet hiç bitmeyince, eğlence her daim sürünce, hepbirlikte yiyip içtikçe... Sanırım insan seviyorum:)


Aralık başında Florida'da evimizi tuttuk ve ben yerleştim, Sabri de ara ara gidip geliyor halen (malum işleri yoğun Bahama'da)... Christmas haftası New York'tan arkadaşlarımız geldi bebişleriyle, yine çok güzel geçen bir 4 gün yaşadık. Ve tabii ki o da her güzel zaman gibi çabucak geçti...

Ocak başında annem geldi (yuppi)! O gün bugündür keyfim yerinde, elim sıcak sudan soğuk suya değmiyor. Gerçekten annelerin hakkı nasıl ödenir bilmiyorum...

Ocak ayından beri Lübnanlı, kendini komik sanan, her fırsatta benden Türk kahvesi isteyen doktorumuzu her hafta görüyorum, gidişatımız iyi... Vücut kendini doğuma hazırlıyor yavaş yavaş. Doktorlar 39. haftayı hedefliyor. Bakalım Duru kuzusu ne zaman gelmek isteyecek? Annem gelmeden önce -Sabri de olmadığı zamanlarda- her işimi kendim görüyordum. Zorlandığım pek bir konu olmuyordu ama son zamanlarda almış olduğum aşırı kilolar (20 kg oldu dile kolay) beni epey yavaşlattı... Ellerim ayaklarım şişiyor, konuşurken ve en ufak bir yürüyüşte nefes nefese kalıyorum... O yüzden pek bir iş yapamıyorum.


Ufak tefek ağrılarım, sancılarım oluyor ama kısa süreli olduğu için onları görmezden geliyorum. Şimdilerde dulamın (doğum koçumun) beni doğuma hazırlamak için bana söylemiş olduğu hareketleri yapıyorum ki doğum kolay olsun, hızlı olsun vs... İnşallah emeklerimiz boşa gitmez. Zira bu doğum olayı herkese göre değişen, biraz şans, biraz vücut yapısıyla, biraz bakış açısıyla ilgili. 'Olumlu düşünce' ve 'bedenine güvenme' gerçekten işe yarıyor, onu görüyorum çevremde.


Florida'ya yerleştiğimden beri 'Derya Baykal da kimmiş?' havalarında takılıyorum. Elimden geleni ardıma koymuyorum ve durmadan elişi yapıyorum bebek odası için. Başka türlü vakit geçirmek zor... Annemi de alıştırdım, o da durmak bilmiyor, tahta boyama, kanaviçe işleme, cibinlik yapma gibi bin türlü işi yaptı :) 

Buraya sözde kitaplar falan getirmiştim, okumak da ne demek, elime bile almadım kitapları:) Buraya gelmeden önce çocuk gelişimi, hamilelik vs ile ilgili bir çok kitap okudum, buraya geldiğimde de aynı performansı gösteririm zannetmiştim ama nerdeee... 
Bir kaç tane kanaviçe örneği paylaşayım hemen görmeyenler için... Diğer süslerimizi de odasına yerleştiğinde gösteririm artık inşallah... 
Bu arada herkes artık güzel haberleri bekliyor benden. Yanımızda olduğunu hissettiren herkese çok teşekkürler. Ama artık özellikle ailelerin gözü bizden gelecek bir telefonda. En ufak bir mesajda 'ay senden mesaj gelince doğuruyosun sandım, çok heyecanlandım' diyenler, mesaja cevap vermekte biraz geciksem 'doğum mu başladı yoksa' diye zorlayanlar olmuyor değil :) 
Aslına bakarsanız ben de biraz yoruldum, artık gelebilir diyorum ama tabi bu benim elimde olan bir şey değil. Yukarıda da bahsettiğim gibi hareketlerim yavaşlaması veya gün içindeki ağrılar bir yana, özellikle gece uykularımın kalitesinin düşmesi beni biraz yoruyor. Sağdan sola bile dönmekte zorluk yaşıyorum. Aslında belki de Duru doğduktan sonraki uykusuz gecelerime hazırlıyor vücut kendini, haberim yok:)))  
Bizden haberler şimdilik bu kadar... Eee son halimi de bi koyayım da görün. Bir 20 kilo kolay alınmıyor bu devirde:))) Bir sonraki yazımdaki fotoğraflarda şimdiden kendimi yürüyüş yaparken, bu kiloları vermeye çalışırken hayal ediyorum, Allah yardımcım olsun:)