Bugün aşırı yağmur var bizim adada. Gökler gürlemediği sürece pencereye vuran yağmurun sesini hep sevmişimdir. Böyle günlerde alırım sıcacık kahvemi elime, tavandan yere kadar olan penceremin önündeki berjere oturur, ayaklarımı toplar, sokaktaki insanları izler, hayaller kurar, hikayeler yazarım kendimce. İnsanların hikayelerini dinlemek, düşünmek beni hep cezbetmiştir zaten. Üzerimde en sevdiğim eşofmanım, saçlarımı yeni taramışım, dökülmüşler omuzlarıma, kahvaltı sonrası keyfi yapıyorum yine. Havuza düşen yağmur damlaları havuzu dalgalandırıyor, evimizin önündeki huzurla izlediğim sakin kanal taşacak gibi oluyor. Ara ara düşüncelere dalıyorum, ara ara kitabımın sayfalarını karıştırıyorum, paşa gönlüm ne istiyorsa...
Şimdi şöyle bir arkanıza yaslanın ve düşünün, gerçekten böyle bir gün geçirmiş olabilir miyim sizce? Allah aşkına gerçekçi olalım... Tabii ki hayır.
Aşırı yağmurun yağdığı doğru. Üzerimde eski bir eşofman, popo kreminin fazlasını can havli ile üzerime sürmüş olduğum bir tshirt, saçlarım uzun zamandır olduğu gibi tepeden en doğal haliyle toplanmaya çalışılmış, Duru ile hızlı bir kahvaltı sonrası (tabi ki kapkara soğuk çayı masanın üzerinde bırakarak) şiddetli yağmurla akan tavanı zaptedebilmek için kovalar, havlularla mücadele ettim. Her 15 dakikada bir havlular ıslandı mı, kovalar doldu mu diye kontrol ederken bir yandan da Duru'yu bu kovalardan uzak tutmaya çalıştım (bu daha zor kısmıydı).
Kovalara saldırmayı engelleyemediğim zamanlarda odaya götürüyorum Duru'yu, oradaki legolarıyla vakit geçirmesini sağlıyorum. Orda da ben sıkıntıdan patlıyorum :) Yapacak bir şey yok...
Haydi dedim her zamanki gibi, çok şükür, iyi tarafından bakalım, evimizdeyiz, sıcak sıcak oturuyoruz derken elektrikler gitmesin mi? Tövbeler olsun çok zor bir durum. Buzdolabı, ocak, fırın, klima, telefonların şarjları ve en önemlisi internet!
Şuan bu yazıyı da elektrikler geldiğinde yayınlayabileceğim. Hayırlısı...
Bu havanın tadını çıkaranlar da olmuştur eminim, Allah arttırsın... Çocuk sahibi olunca görürüm ben onları... Sıcak kahve içmek neydi, saça fön çekmek neydi, oje sürmek neydi, bunların değerini şimdi bilmezler, zamanı gelince anlarlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder